Banyan ağacı altında kral ve dilenci on beş gün sonra görüşmüşler. Dilenci şimşapa ağacında asılı bir cesedi kendisine getirmesini istemiş. Kral ağaca iple bağlı cesedin ipini kestiğinde ceset yere inilti ile düşmüş ve Vetalanın kaçışı onun bıkmadan usanmadan sırtlaması ve yoluna devam etmesiyle masallar birbiri ardına gelmiş.

Öykü : Prens Vezirin Oğlu ve Padvamati

Şiva’nın yaşadığı kutsal varlıklarla dolu Varanasi Kailasa dağının yaylası gibiymiş. Ganj nehri bir kolye gibi ordan akarmış ve burda Pratapamukata adında yiğit, cesur bir kral yaşarmış. Onun Vacramukuta adından yakışıklı bir oğlu ve onun da babası Vezir olan Buddhişarira adında çok zeki bir can dostu varmış.

Ava düşkün prens arkadaşıyla ava çıktığında aslanları avlıyor ve büyülü bir ormana ve göle geliyor. Gölde renk renk nilüferlerin yanında göksel güzellikte mavi bir lotustan orman yaratan bir kızı görüyor. Kız beyaz bir lotuslayüzünü kapatıyor. İkisi de birbirine gönlünü kaptırıyor. Kız orda çiçek kolyesinden bir lotus alıp kulağına takıyor.Dantapatra adlı diş yaprağını bir mücevher haline gelene kadar kıvırıyor. Sonra da başka bir lotus alıp onu kafasına koyuyor ve kalbinin üzerine elini bastırıyor.

Prens tıpkı sihir gücünü yitiren Vidyadhara gibi mutsuz bir şekilde dönüyor. Arkadaşı Lotusu kulağına koymakla onun Karnotpala ülkesinde yaşadığını diş yaprağı mücevher yapmakla fildişi oymacısının kızı olduğunu ve Lotusu başına koymakla adının Padmavati olduğunu ve elini kalbine götürmesi ile de kalbim senindir dediğini anlatır. Kızın Kalinga bölgesinde Karnotpala adında bir kralın şehrinde yaşayan ünlü fildişi oymacısı Sangramavardhana’nın kızı olduğunu söyler.

Daha sonra buraya birlikte gidiyorlar ve kızın dadısı yaşlı bir kadının evinde misafir oluyorlar. Yaşlı kadının oğlu kumarbaz… Kadın iyilik için para alıyor… Kızın yanına gidiyor. Kız diğerlerinden haber alınca kafuru (yağlı ve kokulu krem) sürülü elleriyle kadının suratına iki tokat atıyor. Daha sonra vezirin oğlu bunu on gün bekle şeklinde yorumluyor.

Kadına yine paralar veriliyor ve yemekler yaptırılıyor. Kadın on gün sonra gittiğinde kız göğsüne üç parmağıyla kırmızı boya ile işaret koyuyor. Vezirin oğlu bunu üç gece bekle şeklinde yorumluyor. Yaşlı kadın üç gün sonra gittiğinde bir fil paniği yaşanıyor ona kaçış için farklı bir yol öneriyor. Vezirin oğlu kaçış yolunu varış yolu şeklinde yorumluyor ve prens bu yolla sevdiğine kavuşuyor ve Gandharva usulü ile evleniyorlar. Sırrı kimin bildiğini sorduğunda arkadaşını söylüyor. Ertesi gün sırrı bilen kişi zehirli bir yemekle zehirlenmek isteniyor. O olayı çözdüğü için yemeği köpeğe veriyor ve kurtuluyor. Prense bunu kızın onu çok sevdiği ama gitmek istemediği için yaptığını anlatıyor. “Bilgeliğin bedenlenmiş hali” olarak prens övüyor. Prense aynı gece kızı sarhoş etmesi, mücevherlerini çalması ve kalçasına da üç uçlu sıcak bir çivi ile iz koymasını istiyor. Prens bunları harfiyen yapıyor. Daha sonra vezirin oğlu çileci prensse çömezi kılığına giriyor. Prens mücevherleri satmaya çalışırken yakalanıyorlar ve bunları nereden buldukları sorulunca vezirin oğlu bunları mabede gelen çıplak kalbi üzerinde beyaz bir lotus bulunan bir cadıdan aldığını kendisinin de cadının iki kalçasına üç uçlu çivi ile işaret koyduğunu fakat şimdi bu kolyeyi satmak istediğini söylüyor.

Yargıç mücevherleri çalındığını söyleyen Padmavati’nin kalçasındaki izi kontrol ettirince ve bu iz görülünce kızın çıplak bir şekilde ormana bırakılmasına vezirin oğlunun yardımıyla karar vermiş. Kızı orda gören prens ve arkadaşı onu oradan alarak kendi ülkelerine doğru yola çıkmışlar.

Soru: Kızın anne ve babasının üzüntüden ölümünden kız mı, prens mi yoksa vezirin oğlu mu suçludur?

Cevap: Prens ve kız birbirine aşık vezirin oğlu ise görevi ve bağlılığı sonucu olanları hazırlamıştır. Oysa Kral Karnatpala kendi ülkesinde olanların farkında olmadığı için tek suçludur.

Bu anlatıda hiç görünmeyen kralın masalın sonunda suçlu ilan edilmesi aslında görünürde çok mantıksız görünebilir. Ama unutmayın küçük prens de kral ile başlıyor. Kral küçük prenste de burada da aslında benliğimizi temsil ediyor.

Öykü : Prens Mandaravati ile Üç Aşığı

Brahmanlara ayrılan Brahmanstala adında bir yerde Vedaları tümüyle bilen Agnisvamin adlı bir Brahman yaşıyor. Bu brahmanın Agnisvamin adlı bir kızı bulunuyor. Bir gün kızı ölümüne isteyen üç Brahman kızı istiyor. Baba bu sonu görünce kızını içlerinden birine vermiyor. Kız daha sonra ölüyor. Kızı üç brahman birlikte yakıyorlar ve biri onun külleri ile kendine yatak yapıyor, diğeri küllerle Ganj nehrine gidiyor, sonuncu ise çileci bir amaçla yolculuğa çıkıyor. Günün birinde Vacrolaca adında bir köye geliyor burada sürekli ağlayan bebeği annesi ateşe atıyor. Evin sahibi Brahman bir büyü kitabı yardımı ile bebeği bir büyü ile yeniden hayata döndürmüş.  Kitabı çalan Brahman, diğer iki Brahmanın yanına gidiyor ve yatağı küllerden olandan küllerini isteyerek kızı tekrar dünyaya getiriyor.

Soru: Kız hangi Brahmanın hakkı?

Cevap: Emek – Çalışma- Kızı sihirle yaşama döndüren baba, kemiklerini Ganj’a taşıyan oğlu simgelerken onun külleri üzerinde yaşayan gerçek seven olarak görünüyor.

Öykü : İki  Bilge Kuş

Pataliputra şehrinde yaşayan Vikramakeşirin adında bir kralın Vidaghaçudamani adında her şeyi bilen bir papağanı varmış. Prens Magadha kraiyet ailesinden Çandraprabha ile papağanın tavsiyesi ile evlenmiş. Presnsesin de Somika adında akıllı bir dişi Maina kuşu varmış. Aynı kafeste kalan iki kuş efendilerine akıl verirlermiş. Erkek kuşun evlilik teklifi üzerine dişi kuş erkekler kötüdür diyince erkek kuş da kadınlar kötüdür diyiveriyor. İddiayı erkek kuşun kazanması durumunda evlenecekler dişi kuşun kazanması durumunda erkek kuş onun kölesi olacakmış.

Dişi Kuşun öyküsü: Kamandaki adlı şehirde Arthaddatta adında zengin bir tüccarın oğlu yaşarmış. Babası öldükten sonra varını yoğunu kumarda kaybetmiş. Her şeyini kaybettikten sonra bir çileci gibi yollara düşmüş. Zengin bir tüccarın evinde tesadüfen konaklamış ve burada kızı Ratnavalli ile evlenmiş. Günlerden bir gün memleketine gideceğim diye karısı ile yola çıkıyor yolda onu öldürmek istiyor, tüm mücevherlerini alarak yine kumarda kaybediyor. Kadın tesadüfen yaşıyor, dönünce aşık kadın saldırıya uğradıklarını söylüyor. Parası biten koca kayınpederine yine dönüyor. Karısının yaşadığını görünce şaşıran koca geceleyin onu kimseye söylememesi için öldürüyor ve evdeki mücevherleri alarak yeniden kumara gidiyor. Maina bakın erkekler kötü değil mi diye soruyor

Erkek Kuşun/Papağanın öyküsü: Harshavati adlı bir şehirde Vasudatta adlı güzel bir kızı olan Dharmadatta adlı zengin bir tüccar yaşarmış. Samudraddatta adlı zengin ve genç bir tüccarla kızını evlendirmiş. Fakat kız evliyken kocasını aldatmaya başlamış. Günün birinde kendisine gelmeyen aşığına gitmeye çalışan kadını evlerine gizlice giren bir hırsız takip etmiş. Gece yola çıktığı için hırsız zannedilerek asılan aşığını ipte asılı gören kadın ona yanaştığında içine giren Vetala kadının burnunu ısırıp koparmış. Eve dönen kadın feryat içinde bağırarak uyuyan kocasının burnunu kopardığını söylemiş. Kocası hakkında tam olumsuz karar çıkacakken hırsız ortaya çıkıyor ve kadının burnunun cesedin ağzında olduğunu söyleyince kadın kulakları da kesilerek şehirden kovuluyor. Babasının dahi mallarına el konuluyor. Hırsız ise baş hakim yapılıyor. Kadınlar gerçekten kötü ve haindir diyen papağan şekil değiştirerek İndra tarafından kuş şekline sokulan Gandharva Çitraratha halinde göğe yükselmiş, cennete gitmiş.. Maina da göksel peri Tilotama olmuş ve o da cennete gitmiş. 10.öyküye gider...

Soru: Erkekler mi kadınlar mı kötü?

Cevap: “Belki bir yönüyle erkek çok kötü olabilir, ama kadınlar her zaman ve her yerde kötüdürler.”

İddianın sonucu yeryüzünde sonlanmıyor. İki ana karakter cennete gidiyor. Öykü bitmeden sonlanıyor aslında... Öykü içinde verilmeyen cevap kral tarafından veriliyor J İyilik kötülük ikilemi gibi erkek kadın da her zaman kendi tarafında olacaktır.

Öykü : Viravara Ailesi

Şobhavati şehrinde Şudraka adında çok şanslı bir kral varmış. Ona Malava kentinden Viravara adlı bir brahman gelmiş. Yanında üç kişi (kızı, oğlu ve karısı) ve üç eşya (hançer, kılıç, kalkan) var. Kralın hizmetinden kazandığı günlük 500 dinarın 100’ünü karısına, 100 dinarı Vishnu ve Şiva tapınışlarına, 100 dinarla ayinlerde kullanılmak üzere tütsü ve yağa, 100 dinarı ise fakirlere bağışlanma üzere brahmanlara veriyormuş. Viravara sadık bir şekilde kralın kapısını sabırla beklemiş. Bir gün uzakta bir kadının ağlama sesini duyan kral Viravara’yı sesin nedenini bulmak üzere gönderiyor. Orda toprak ananın ağladığını gören Viravara nedenini soruyor. Toprak Ana ona kralın üç güne kadar öleceğini söylüyor. Yapabileceği bir şey olup olmadığını soran Viravara’ya oğlunu bir tapınakta kurban ederse kralın 100 yıl daha yaşayacağını söylemiş. Bunu duyan Viravara oğlunu uyandırıyor ve ona durumu açıklıyor. Daha sonra ailesiyle birlikte tapınağa gidiyor. Oğlunu kurban ettikten sonra kızı ve eşide yaşamlarını sonlandırıyor. En son da Viravara kendi kafasını kesiyor bütün olan biteni gizlice izleyen ve inanamayan kral Viravara’nın ölümünün ardından kendini öldürmek istiyor. Fakat Şiva’ya seslenerek kendini öldürmek isteyen kralı Şiva durduruyor ve diğerlerine de can veriyor. Kral Viravara ve ailesinin fedakarlığı karşısında ona krallığının yarısını veriyor ve iki kral dost olarak yaşıyorlar.

Soru: En cesur kim?

Cevap: “Şudraka.” Viravara ve ailesi bağlı, onurlu ve soylu insanlar oldukları için kendilerini feda etmeleri anlaşılır. Oysa Şudraka zaten bir Kral ve maiyeti için kendini feda etmeye kalkışıyor.”

Kralı temsil eden benliğimizin adanma ve neredeyse ölüme yönlendirilmesi ölmeden önce ölün...

Öykü : Somaprabha ve Üç Aşığı

Uccayini’de Punyasena’nın veziri Harisvamin adında bir brahman yaşarmış. Karısından Devasvamin adlı oğlu ve Somaprabha/Ay Işığı adlı kızı olmuş. Kızı büyüdüğünde evleneceği kişinin savaşçı, uzağı gören ve sihir gücüne sahip biri olmasını dilemiş. Dört bir yana haber salınmış günün birinde uzağı gören bir brahman babasının karşısına çıkıyor ve yedi gün sonraya düğün tarihi veriyor.

Savaşçıbir kişi de erkek kardeşi Devasvamin’in karşısına çıkıyor. Yetisini gösteren kişi kardeşinden yedi gün sonraya düğün tarihi almış.

Sihir gücü olanbir brahman da annesinin karşısına çıkıyor. Yetisini gösteren kişi annesinden yedi gün sonraya düğün tarihi alıyor.

Düğün günü ayışığı birden kayboluyor. Uzağı gören kızın nerede olduğunu öğrendikten sonra sihirbazın yaptığı araçla oraya gidiyorlar. Rakshasa Dhumraşikha ile ormandaki evinde savaşan savaşçı kızı kurtarıyor.

Soru: Kız kime verilmeli?

Cevap: “Kız cesur savaşçı Trivikramasena’ya verilmelidir. Uzağı gören adam ve sihir gücü olan Adam tanrı tarafından hizmet için yaratılmışlardır.”

Adanmışlık, cesaret, istenilen şeye doğru ölümüne gayret kutsanırken uzgörü gibi sezgisel yetiler ikinci derecede önem kategorisine konuluyor.

Öykü : Değişen Başlar ve Kız

Şobhavati ülkesinin Yaşekhutu adında ünlü bir kralı varmış. Bu ülkede Gauri adına yapılan görkemli bir tapınak varmış. Ülkede bulunan Gauritirtha adlı kutsal göle arınmak için kalabalıklar gelirmiş. Bir gün Brahmantshala köyünden göle gelen bir çamaşırcı Şeddhapata adlı adamın Madasundari adlı kızını görmüş aşık olmuş. Daha sonra bunlar “eşit” bir evlilik yapıyorlar. Günün birinde kızın erkek kardeşi geliyor ve Durga tapınağına gitmek istediğini söylüyor. Tapınağa eli boş giden koca burada verecek bir şeyi olmadığını hissedince kendini feda ediyor. Daha sonra da kayınbiraderi kendini feda ediyor. Kocası ve kardeşinin gelmediğini görünce tapınağa girdiğinde iki başsız cesetle karşılaşan kadın Şiva’nın yarı biçimlisi kadınların koruyucusu tanrıçaya yalvarıyor ve arkasından tam kendini aşoka ağacında asacakken durduruluyor ve ona başlarını birleştirdiğinde yaşayacakları vaad ediliyor. Ama kadın aceleden başları yanlış vücutlarla birleştiriyor.

Soru: İkisinden hangisi kızın kocası?

Cevap: “Bedeninde kocanın kafasını taşıyan kocadır.”

İnsanın kimliğini, erdemlerini baş haricinde hiç bir organ gösteremez. Kişiliğimizi, aklımızı, yüreğimizi dahi gösteren edimlerimizin sorumlusu bizim düşüncelerimiz ve kafamızdır. Kısacası burada özetle insanları fiziksel özelliklerine, saçına kısa boyuna veya kusurlarına göre değil aklına göre değerlendirin deniyor.

Öykü : Sattvaşila, Kral ve Su Perisi

Doğu denizi kıyısında Tamralipti adında bir şehirde Çandasimha isminde bir kral yaşarmış. Bu kral çok cesurmuş. Bir gün Dekkan’dan Sattvaşila adında ünlü bir kişi gelmiş ve kendini krala teslim etmiş ve onun hizmetine bedelsiz olarak girmiş. Bir taraftan da bunu yıllar sonra sorgulamaya başlamış. Bir gün kral ava çıkmış ve kral hızla ormana girdiğinde onu canı pahasına takip eden tek kişi o kalmış. Kral dönüş yolunu bilip bilmediğini sorduktan ve evet cevabı aldıktan sonra kendisine su bulmasını istemiş. Krala güzel meyveler sunarken ona kendisini de anlatmış. Kral dönüşte ona birçok arazi ve servet hediye etmiş ve kralın has adamı oluvermiş.

Bir gün kral kendisine bir başka kralın kızını istemek üzere Sattvaşila’yı/doğruluk kayasını görevlendirmiş. Denizde giderken gemisi batmaya başlamış o da kendini denize atmış ve orada zengin bir şehre ulaşmış. Orada yüksek bir noktada bir Durga mabedi görmüş ve ona doğru yönelmiş. Orada çok güzel bir prensesi uzaktan görmüş ve ona vurulmuş Prensesin adamları ondan havuzda yıkanmasını istemişler. Havuza girer girmez kendini krallıkta buluvermiş. Krala durumu anlatınca kral ona bu kızı yaptığı iyilikleri ödemek için getireceği sözünü vermiş. Benzer şekilde denize girmişler ve tapınağa ulaşmışlar. Burada kızla tanışmışlar kralın soylu birisi olduğunu gören kız onları babası kabul ettiğini belirterek içinde ölüm ve yaşlılık bulunmayan kendi şehrine götürmüş. Burada kral kızdan Sattvaşila ile evlenmesini istemiş. İkisinin evliliğinden sonra peri kız ona yenilmez isimli bir kılış ve yaşlanmayı geciktiren meyve ikram etmiş. Sonra da havuzu işaret etmiş. Kral havuza girmekle kendini ülkesinde buluvermiş. İlahi yardımcısı ise cennette huri ile kalmış.

Soru: İkisinden hangisi suya dalarken daha cesurdu?

Cevap: “İkisinden daha cesuru Vezirdi. Çünkü o denize dalarken hiçbir şey bilmiyordu ve hiç bir beklentisi yoktu. Özlem duymadığı prensese aşık da değildi.” Yıkanmak, yeni bir hayatın başlangıcı olarak beliriyor. Yıkanan kişi arınıyor ve yeni bir hayata başlıyor. Burada benlik ve bilgelik ikileminden bilgelik ön plana alınıyor.

Öykü : Üç Hassas Genç

Anga ülkesinde Vrikshaghata adında Brahmanlar için bir alan varmış. Orada sık sık kurban töreni düzenleyen Vishnusvamin adında bir brahman yaşarmış. Bu brahman bir gün üç oğlunu denizde kaplumbağa yakalamaya göndermiş. Uzaktan bir kaplumbağa gördüklerinde büyük olan diğerlerinin bu yapışkan ve kokan şeyi tutmalarını istemiş. Diğer ikisi reddetmiş. O ise yemek konusunda hassas olduğunu bu yüzden tutamayacağını söylemiş. Ortanca olan da kadınlar konusunda hassas olduğunu küçük olan ise yataklar konusunda hassas olduğunu belirtmiş. Daha sonra bunlar o şehrin kralına çıkmışlar. Kral bunları deneyeceğini söylemiş. Akşam verilen yemekte büyük çocuk hiçbir şey yemeyince kral nedenini sormuş O da pirinçten ceset kokusu aldığı için yemediğini söylemiş. Daha sonra gerçekten pirinç alanının yanında bir mezarlık olduğunu öğrenmişler. Akşam yattıklarında kral kadınlar konusunda çok hassas olan brahmana çok güzel bir kadın göndermiş. Kadını reddeden brahman onun aynı zamanda keçi gibi koktuğunu söylemiş. Daha sonra yapılan araştırmada kızın bebekliğinde keçi sütü ile beslendiği ortaya çıkmış. Küçük brahman yedi kat yatak istemiş bir süre sonra acıyla bağırmaya başlayınca yataklar kaldırılmış ve altta olan yatağın altından ince bir kıl çıkmış ve bu da vücudunda iz yaptığından dolayı bağırdığı ortaya çıkmış.

Soru: Yemek, kadınlar ve yataklar konusunda hassas olan üç adamdan hangisi daha hassas?

Cevap: “Yataklar konusunda hassas olanı en hassastır. Çünkü yatağın altında bulunan kılın yarattığı iz bedeninde açıkça görüldü. Diğer ikisi ise bu bilgileri başkaları aracılığı ile öğrendiler. ” Fiziksel hissetme/duyumsama/deneyim algıdan ve sanrıdan daha da ön plana çıkarılıyor.

Öykü : Prensesin Dört Sınıftan İsteklisi

Bir gün bir kral nehir kenarında yıkanıp arınırken Tanrı Şivadan bir oğlan çocuğu dilemiş. Şiva dileğinin kabul olduğunu ve aynı zamanda çok da güzel bir kızı olacağını söylemiş. Şivanın dediği gibi önce oğlu sonra da kızı olmuş. Kız büyüdüğünde babası bütün kralların resimlerini yaptırtmış fakat hiçbirini kızına layık görmediğinde kızı bir sanatı çok iyi yapan biri ile evlenebileceğini belirtmiş. Derken bir gün dört istekli gelmiş. İlki Şudra ve terziymiş. İkincisi ise Vaiyaya imiş ve kuşlar ve hayvanlarla konuşabildiğini söylemiş. Üçüncüsü ise silah kullanıp iyi ata bindiğini söyleyen kshatriya Khadgadhara imiş. Dördüncüsü ise ölülere can verdiğini söyleyen bir brahmanmış.

Soru: Bu dördünden hangisi Anangaranti ile evlenmelidir?

Cevap: “Nasıl olur da bir Kshatriya kızı bir Şudraya veya Vaişyaya verilebilir. Hayvanların ve kuşların dilinden anlamanın ne gibi bir pratik yararı olabilir. Dördüncü brahman da kendini kahraman sanan bir büyücü hilebaz. Bu nedenle kız üçüncü aşığa yani Kshatriya Khadgadhara’ya verilmelidir.” Seçim 3 yine kendini adayan gayret eden bir karakter...

Öykü : Sözüne  Bağlı Kız

Virabahu adında mükemmel bir kral yaşarmış. Emirlerini bütün krallar dinlermiş. Onun görkemli şehri Anangapura’da Arthaddatta adında zengin bir tüccar yaşarmış. Bu tüccar prensin Dhanadatta adında oğlu ve Madanasena adlı bir kızı varmış. Bir gün kız bahçede oynarken onu Dharmadatta adında genç bir tüccar görmüş ve ona aşık olmuş. Kız da ona aşık olmuş.  Kızı daha sonra görüp kalbini açtığında kız babasının onu başka bir tüccara verdiğini söylemiş. O ise onsuz yaşayamayacağını söyleyerek kıza yalvarmış. Tüccarın kızı karşıdaki zor kullanacak korkusuyla ona evlendiği gece ilk ona geleceği şeklinde yemin etmiş. Çünkü hep verdiği sözleri tuttuğunu da söylemiş. Evlilik günü durumu kocasına anlatmış kocası onu anlayışla karşılamış ve ona izin vermiş. Kız giderken bir hırsızla karşılaşmış ve ona her şeyi anlatmış ona da geleceği şeklinde söz vermiş. Daha sonra diğer tüccara gittiğinde o onun evli bir kadın olduğunu söyleyerek onu göndermiş benzer şekilde hırsız da göndermiş kocasına onurunu korumuş halde ulaşmış ve sonrasında mutlu bir yaşam sürmüş.

Soru: Şimdi söyle bakalım bunlardan hangisi daha soyludur?

Cevap: “Bu üçünden en soylusu hırsızdır, tüccarlar değil. Çünkü kocası yeni evlendiği sevgili karısının aşığına gitmesine izin veriyor. Aşığının ise zamanla ilgisi dağılırken hırsız güzel bir kadının mücevherlerini almadan gitmesine izin verdiği için asıl beyefendi odur.”

Hırsız bizde olmayanı bize getiren sezgidir J Burda sezgi, ihtirastan önde tutuluyor.

Öykü : Üç Hassas Kadın

Uccayini şehrinde Dharmadhvaca adında bir kral yaşarmış. Hepsi de kral kızı olan üç değerli karısı varmış. Bir gün bahçede otururlarken kadınlardan birinin kulağındaki nilüfer bacağına düştüğünde kraliçenin bacağında bir yara oluşmuş. Sonra onu krallığın doktorları tedavi etmeye çalışmış. Bir diğer gün ise bir diğer hanımı uyurken bacağına düşen ay ışığından dolayı yandım diyerek bağırmaya başlamış. Daha sonra ona suyla ıslatılmış nilüfer çiçeği yapraklarından bir yatak yapılmış ve vücudu sandal ağacı yağıyla ovulmuş. Bu sırada kralın üçüncü karısı dışarı çıktığında uzaktan bir davul sesi işitmiş bunun üzerine ellerinde aniden bir acı hissetmiş. Elleri nilüfer çiçeğine konan siyah arılar gibi imiş. Sanki davulu saatlerce o çalmış gibi hissetmiş. Bu kadını da tedavi etmeye çalışan doktorlar ellerine merhemler sürmüşler.

Soru: Bu üç kraliçeden hangisi daha hassastır?

Cevap: “Üçünden en hassası elleriyle dokunmadığı halde, sadece tokmak sesi duyarak elleri yara olan kadındır. Diğer ikisinin yaraları temasla olmuştur.”   Bacak-bacak-el ----sezgi

Öykü : Kadın Düşkünü Kral

Anga ülkesinde Yaşahketu adında cesur ve kahraman bir kral ve veziri Dirghadarşin yaşarmış. Erken yaşta tüm düşmanlarını yok eden kral bütün görevleri vezirine vererek kendini kadınlara ve zevke vermiş. Krallığın bütün işlerini gece gündüz yöneten vezir söylentilerden bıkmış ve kutsal yıkanma yerlerini gezeceği bahanesi ile görevini krala bırakarak ayrılmış. Yolda altın ülkesine gidecek bir zengin tüccar ile karşılaşmış onla uzun bir deniz yolculuğuna çıkmış. Dönerlerken denizin içinde güzel bir peri kızı görmüş. Krallığına döndüğünde bunu krala anlatmış. Kral mutlaka o kıza sahip olmalıyım diyerek yolculuğa çıkmış Kız belirdiğinde onunla birlikte denize dalmış ve başka bir ülkeye gelmiş. Burada kıza babasının büyü yaptığını öğrenmiş. Günün birinde laneti bitiren bir dövüş sonucunda bir canavarın kafasını kesmiş ve bundan sonra da kızı kendi krallığına getirmiş ve eğlenmiş. Bunu duyan vezir ise aniden ölmüş.

Soru: Büyük vezirin kalbi efendisinin başarısından sonra neden aniden durdu?

Cevap: “Bu kral krallığını kadınlar uğruna ihmal ederken bu peri kızın için daha fazla ihmal edebileceği için durdu.”  Bilgelik benliğin ihtirasına dayanamıyor.

Öykü : Talihsiz Brahman

Tanrı Şiva’nın barınağı Varanasi şehriinde Dvasvamin adlı bir kral tarafından onurlandırılan zengin bir brahman yaşarmış. Onun Harisvamin adında bir oğlu varmış. Onun da Lavanyamati adında güzel bir karısı varmış. Bir gece karı koca evlerinin önünde otururlarken Madanavega adında bir Vidyadhara prensi kadını görmüş ve onu alıp göğe yükselmiş. Harisvamin uyandığında karısını göremeyince günlerce dertlenmiş ve sevdikleri ona kutsal suya gidip arınmasını ve aynı zamanda karısını bu şekilde aramayı tavsiye etmişler. Yolda oruçlu brahmanların yemek yediğini görmüş evin hanımı aç delikanlıyı görünce ona bir parça yemek vermiş ve Banyan ağacının altında yemesini istemiş. Yemek yerken ağaca ağzında zehirli bir yılan olan Çaylak konmuş. Yılanın can çekişirken ağzından çıkan zehir pirinç dolu kaba gelmiş ve genç can çekişerek evin yolunu tutmuş son nefesinde kadını suçlamış. Evin sahibi olan brahman da kadını evden kovmuş ve kadın kutsal bir yıkanma yerinde çileci olarak hayatına devam etmiş.

Soru: Brahmanın katili hangisidir?

Cevap: “Bunlardan hiçbiri değil, Yılan hiç değil. Çaylak da değil doğal yemeğini taşıyor. Brahmanın ölümünden onu veya bunu sorumlu tutan bir budaladan başka bir şey değildir.” 

Bilgeliği ve aklı temsil eden brahman olan biteni kabul etmenin de bir erdem olduğunu bazen eşinizi/aklınızı/yaşınızı kaybedebilirsiniz ama bunu kabul etmek ve hayata devam etmek gerekir. Hayatın akılsız bir şekilde rayından çıkarılması sonucu başınız gelen olaylardan sizden başka sorumlu yoktur.

Öykü : Tüccarın Kızı ve Hırsız

Tanrı Vishnu’ya ait Ayodhya adında bir kent varmış burası Vishnu Rama olarak bedenlendiğinde krallığın başkenti imiş. Burada Virketu adında güçlü bir kral yaşarmış. Bu şehirde bütün tüccarların başı olan Ratnadatta adında büyük bir tüccar yaşarmış. Onun Nandayatti’den Ratnavati adında zeki ve güzel bir kızı olmuş. Kız erkeklerden nefret ediyormuş ve evlendirilirse kendini öldürebileceğini söylemiş. Şehre usta bir hırsız dadanmış ve kral bunu izlemiş ve kendini hırsız olarak tanıtmış hırsız onu ormanda bulunan Patala gibi zengin ve döşeli evine davet etmiş. Tek farkı içinde Kral Bali değil hırsız oturuyormuş. Hırsızın bir hizmetçisinin kralı uyarmasıyla hemen evden çıkmış ve ordularıyla buraya gelerek hırsızı yakalamış. Hırsızı gören tüccarın kızı babasına onunla evlenmek istediğini aksi durumda kendini öldüreceğini söylemiş. Tüccar krala servet teklif etse de onu ölüm cezasından vazgeçirememiş. Öleceği sırada ailesiyle oraya gelen kızı gördüğünde hırsız önce ağlamış sonra da gülmüş. Kazıktan hırsızı aldığında Tanrı Şiva kızı takdir ederek dile benden ne dilersen demiş. Kız ilk dilek olarak hiç kızı olmayan babasına yüz tane oğul dilemiş, ikinci dileği de ölü kocasının dirilmesi ve hayatının geri kalanın da erdemli bir hayat sürmesi olmuş. Hırsız tekrar hayata dönmüş ve erdemli bir hayat yaşamaya başlamış. Bunu duyan kral onu ordularına komutan yapmış.

Soru: Ölüm anındaki hırsız tüccarın kızını babasıyla gelirken gördüğünde önce ağladı sonra güldü ?

Cevap: “Hırsız tüccarın sebepsiz nezaketini ödeyemediği için önce ağladı sonra da şaşkınlığından güldü. Çünkü kralları bile reddeden kızın kendine mi aşık olduğunu düşündü ve kadınların kalbi karışık bir labirent dedi içinden.” 

Hırsız bizde olmayanı bize getiren sezgidir J Burada sezgi, özlemle bekleniyor.

Öykü : Sihirli Hap

Nepala krallığında Şivapura adında bir kent varmış. Bu kentte Yşahketu adında bir kral hüküm sürmüş. Krallık işlerini veziri Pracnasagara’ya bırakmış, kraliçe Çandraprabha ile eğlenceye dalmış. Şaşiprabha adlı güzel bir kızı olmuş. Bir gün kızı gören zengin tüccarın oğlu brahman Manahsvamin ona deli gibi aşık olmuş. İlk anda prensesi kaçan bir filden cesurla kurtarmış. Evlerine dönen aşıklardan brahman ustasına onsuz yapamayacağını söylediğinde Brahman halledeceğini söyleyerek onu kadın yapan bir hap vermiş. Birlikte usta-çırak krala gitmişler ve ona oğlunu aradığını söyleyen Brahman kızını geçici bir süre ona bırakmak istediğini söylemiş. Lanetten korkan kral kabul etmiş ve böylece iki aşık kadın olarak bir araya gelmişler. Prenses kalbini açıp aşkını söyleyince hapı ağzından çıkaran Brahman’la Gandharva usulü ile evlenmişler. Bir gün Vezirin oğlu bu kadını görünce ona aşık olmuş ve onu kraldan istemiş. Zor durumda kalan kral ise zor bir karar alarak kız görünümündeki Brahman’ı vezirin oğlu ile evlendirmiş. Gündüz vezirin oğlu ile gece ise sevdiği kadınla birlikte olmaya başlamış. Bu karışıklığı duyan usta Brahman günün birinde arkadaşı Şaşin ile kralı görmeye gelmiş. Kral mahcup bir şekilde dilerse oğlunu kızı ile evlendirebileceğini söylemiş. Daha sonra ise Manahsvamin ile karşılaşmışlar ve sonuçsuz bir tartışma aralarında başlamış.

Soru: Kadın bu ikisinden hangisinin olmalıdır?

Cevap: “Prenses Şaşin’in yasal karısıdır. Çünkü babası onu açıkça ve yasal olarak verdi. Oysa diğeri onunla hile ile Gandharva usulü ile evlendi. Hırsızların başkaları üzerinde hakkı olamaz.”

Aldatma/yanılsamanın gerçekler üzerinde etkisi yoktur.

Öykü : Cimutavahana’nın Özverisi

Yüce bir dağın eteğinde Cimutaketu adında bir Vidyadhara kralı yaşarmış. Orada babadan oğula geçen ulu bir istek ağacı varmış. Günün birinde çok yetenekli ve merhametli oğlunu veliaht yapmış. Krallıkta bulunan istek ağacının gönderilmesine karar vermiş. Fakat göndermeden önce dünyadan yoksulluğun silinmesi için bir dilekte bulunmuş ve bu dilekle üç dünyada birden tanınan biri olmuş. Daha sonra krallığını kaybeden genç prens babası ve beraberindekilerle birlikte krallığı terk etmişler ve ormana yerleşmişler. Burada bir Gauri tapınağında gördüğü kıza aşık olan prens ona çiçekten bir kolye takmış o da genç prense mavi lotustan bir kolye vermiş. Ne var ki sevdiğine kavuşamadığı için Gauri tapınağında Aşoka ağacında kız kendini asmak istemiş. Şiva engel olmuş ve onunla evleneceğini söylemiş ve bir süre sonra evlenmişler. Günün birinde prens kayınbiraderi ile birlikte Malaya dağına gezmeye gitmiş orada birçok kemik görünce onların her gün bir tane olmak üzere Garuda’ya (kuşların kralı) sunulan yılanların kemikleri olduğunu bir öykü ile anlatmış. Bir gün Garudanın annesi yılanlar tarafından tutsak edilmiş o da annesini kurtardıktan sonra her gün birçok yılan öldürmeye başlamış. Yılanların kralı Garuda ile anlaşarak her gün bir tane yılanın kurban olarak Garuda’ya sunulmasını teklif etmiş ve bu anlaşmadan sonra Garuda her gün bir yılana razı olmuş. Bunu duyan Prens çok öfkelenmiş ve Garudaya kendini bir yılanı koruma pahasına sunmak istemiş ve sonunda ölmüş. Daha sonra eşi tanrı Gauriye yalvararak onu sorgulamış. Gauri testisinden gelen su ile prense yeniden yaşam vermiş. Hayata dönen krala kuşların kralı Garuda dilekte bulunmasını istemiş o da ondan bir daha asla yılanları yememesini ve ölen yılanların da tekrar hayata dönmesini dilemiş. Daha sonra prens tanrıça Gaurinin de katıldığı törenle taç giymiş ve mutlu uzun bir şekilde yaşamışlar.

Soru: Hangisi cesaret yönünden daha üstündür?

Cevap: “Korkarak, Cimutavahana’nın davranışı şaşırtıcı değil. Çünkü erdemi birçok bedenlenmeden sonra elde etmiş. Oysa Şankhaçhuda’nın (sıradaki kurban yılan) davranışı gerçekten övgüye değerdir. Çünkü ölümden kurtulmuş olduğu halde ve düşmanı Garuda ona başka bir kurban bulduğu halde ısrarla kendi bedenini ona sundu.”

Öykü : Güzel Unmadini

Ganj nehri kenarında Kanakapura adında bir kent varmış. Erdemle sınırları çizilen bu kente kötü ruhlar ve kötülük giremiyormuş. Bir gün bir tüccar dünyalar güzeli kızını krala vermek istemiş ama çok güzel olan kızı gören brahmanlar kralın bu kızla evlenmesi durumunda onun krallık işlerini bırakabileceğini düşünmüşler ve krala kızın tuhaf özellikleri olduğunu söyleyerek vazgeçirmişler. Daha sonra kız bizzat kralın isteği ile ordu komutanı ile evlendirilmiş. Günün birinde evlenmeyip reddettiği kadını gören kral karasevdaya yakalanmış ve brahmanlar ve komutan kadınla evlenebileceğini belirtse de o bunun erdemsiz bir davranış olacağını belirterek reddetmiş. Daha sonra ölürken ordu komutanı da kendini öldürmüş.

Soru: General mi kral mı bağlılıkta daha üstündür?

Cevap: “Kral. Çünkü onurlu bir general zaten bağlı olmalıdır. Oysa kral kendisine sunulan dünyalar güzeli elde edebilmesine rağmen onu reddetti.”

Kral/akıl gücü olduğu halde erdem yolundan ayrılmıyor.

Öykü : Kumarbaz

Uccayini adlı Şiva’nın sevdiği kadınların çok doğru ve dürüst olduğu bir kent varmış. Bu kentte Devasvamin isimli bilge bir brahman ve onun da Çandrasvamin adlı kumarbaz bir oğlu varmış. Bir gün her şeyini kaybettikten sonra ormana ve orada da bir Şiva tapınağına gitmiş. Derken Şiva benzeri bir çileci oraya gelmiş. Çocuktan hoşlanan çileci onu beslemiş ve onu kadınlarla eğlendirmiş. Daha sonra bu kadını sürekli isteyen brahmana bunun için suya girmesi ve hüneri öğrenmesi gerektiğini söylemiş. Brahman hüneri öğrenmek istemiş önce suya dalmış sonra da ateşten geçerken ailesini düşünerek tereddüt etmiş. Ateşin içine daha sonra girse de ateşin soğuk olduğunu hissetmiş ve uyanmış. Daha sonra büyünün yarıda kaldığını anlamış işte tam da o sırada çileci de hünerini kaybetmiş.

Soru: Neden emredildiği gibi yapıldığı halde ikisi de hünerden oldu?

Cevap: “Kişi güç bir töreni doğru uygulasa da, aklı sağlam, cesareti tam ve tereddütü sıfır olmadıkça başarıya ulaşamaz. Bu işte ruhsuz genç tereddüt etti. Hocanın hünerinin yok olmasının nedeni de hüneri yetkin olmayan bir kişiye vermesi nedeniyledir.” Akıl –ehliyet-sınav..9

Öykü : Hangisi Baba?

Vakrolaka adında tanrıların şehrine benzer bir şehir varmış. Burada Suryaprabha adında İndra gibi güçlü ülkesi de kendi de zengin bir kral yaşarmış. Bu sırada Tamralipti kentinde Dhanapala adında çok zengin bir tüccar yaşarmış. Bu tüccarın çok güzel bir kızı varmış. Bir gün tüccar ölünce bütün akrabaları birleşerek bunları şehirden atmışlar. Ormana sığınan anne ve kız orada kazığa geçirilmiş bir hırsız görmüşler. Hırsız kızı görünce onu annesinden banyan ağacının altında bulunan bin altın karşılığında dünyaya bir oğlan bırakmak amacıyla istemiş. Kadın kabul etmiş ve eline su dökülmüş birleşme gerçekleştikten sonra ölümü ile ilgili bazı isteklerde bulunan hırsız ölmüş. Anne kız da hırsızın tavsiyesi üzerine Vakrolaka’ya gitmişler. Burada bir brahmanı beğenen kız onunla birleşmek istediğini söyleyince brahman sevdiği başka bir kadının başlık parası için 500 altın karşılığında bu teklifi kabul etmiş. Dahasonra oğlu olunca kız geri kalan altınla birlikte oğlanı kralın sarayının kapısına bırakmış. Kral oniki gün eğlence düzenlemiş ve oğlanın adını Çandraprabha koymuş. Kralın ölümünün ardından kral olan Çandraprabha önce kutsal suları ve kutsal tapınakları ziyaret etmek istemiş. Üçüncü şehirde üç gün oruç tutmasının ardından bir tapınakta babası için kutsal kek vermek üzere iken (hırsız/brahman/krala ait) üç el belirmiş.

Soru: Kek hangi elle konulmalı?

Cevap: “Kutsal kekin hırsızın eline konulması gerekir. Çünkü Çandraprabha onun anlaşma sonucu dünyaya getirilen oğludur. O diğer ikisinin oğlu değildir. Brahman da kadınla birleşti ama o bir gecelik ilişki için bedelini alarak birleşti. Kral çocuğu besledi büyüttü ama ons bunun için ciddi bir servet de bırakıldığı unutulmamalı. Oysa hırsızın eline annesi tarafından su dökülmüş ve bu uğurda tüm servetini ortaya koymuştur.”

Hırsız/sezgi bir kez daha kutsanıyor. Biz de olmayanı bize sunan diğer insanlardan/olaylardan yerlerden aklımıza yeni ve umulmadık şeyler taşıyan ...

Öykü : Brahman Çocuk

Çitrakuta adında bir şehirde cesur, erdemli, akıllı Çandravaloka adında bekar bir kral varmış. Bir gün kral kederini dağıtmak için ormana avlanmaya gitmiş burada aşoka ağacının altında ünlü bir çilecinin çok güzel kızını görmüş ve aşık olmuş. Kral kızı istemek üzere babasının olduğu yere gitmiş orada ünlü çileci kraldan ava son vermesini istemiş. O tamam dedikten sonra kızını istemiş. Kızla evlendikten sonra yola çıkmışlar ve atların bağlandığı bir ağacın altında yatmışlar. Ertes, gün kavurucu sıcak zamanı dev bir brahman cini belirmiş. Ona o ağacın kendisine ait olduğunu ve onu yiyeceğini söylemiş. Kral ise kendisini bırakması durumunda ona istediğini getireceğini söylemiş. Cin zeki brahman çocuk istemiş ve aynı zamanında onun son anında anne ve babası tarafından tutulmasını da istemiş. Bu iş için de yedi gün süre vermiş. Yüz köy, altından bir heykel ve mücevher ödülünü duyan çok zeki, erdemli yedi yaşında yardımlarla geçinen bir brahman çocuğu anne babasına giderek bu işi kabul edeceğini böylece onların da yoksulluklarının son bulacağını belirtmiş. Krala durum bildirilmiş aile dahil herkes kabul etmiş ve çocuk bu işin yararının karşılıksız olması için dua etmiş. Vücudunun gölgesi her yeri kaplayan Brahman dev çıkageldiğinde anne babası onu tutarken ve kral kılıcını çekip onu öldürmek üzereyken çocuk bir kahkaha patlatıvermiş. Bunun üzerine oradaki herkes çocuğun önünde saygıyla eğilmişler.

Soru: Çocuğun ölüme gittiği böyle bir anda gülmesinin nedeni neydi?

Cevap: “Sıradan bir kişi korku anında önce anne babasına, sonra kralına, sonra da ilahi varlığa sığınır. Oysa burada hepsi orada kendi çıkarları için onun ölümünü bekliyor. Sevinçten gülüyor. Çünkü amacına ulaştı. Hayretten gülüyor. Çünkü karşısındakilerin cehaletlerini gördü.”

Adanmışlığın zaferi...

Öykü : Güçlü Tutkular

Vişala adında bir ülkede Arthadatta adında zengin bir tüccar yaşarmış onun da dillere destan bir güzelliği olan Anangamancari adında bir kızı varmış onu yine zengin bir tüccarın oğlu olan Manivarman ile evlendirmiş. Ama kızını çık sevdiğinden birlikte yaşamaya devam etmişler. Damat kadını cimrinin parayı sevdiği gibi severken kız damadı acı bir ilaç gibi hiç sevmiyormuş. Günlerden bir gün Manivaarman ailesini ziyarete gittiğinde kız dışarıda olan bir brahmanın oğluna aşık olmuş. O da ona. Daha sonra onlar birlikte olmuşlar ve ertesi gün birbiri ardına ölmüşler. Herkes çok üzülmüş. Bir taraftan da ayıplanmışlar. Manivarman uzaktan gelince üzüntüden o da oracıkta ölüvermiş. Daha sonra orada bulunanlar Tanrıça Çandi’den ölenleri tutkusuz bir şekilde hayata döndürmelerini istemişler. Sonra onlar tutkusuz bir şekilde uyanmışlar ve karı koca doğru babalarının evine doğru gitmiş.

Soru: Tutkudan körleşmiş olan bu üçünden aşırı sevdaya düşmüş olanı hangisidir?

Cevap: “En çok sevdalı olan Manivarman’dır. Çünkü karısını başka bir erkekle ölü bulduğu halde aşkının yarattığı kederle öldü.” Karşılıksız sevginin/adanmışlığın zaferi...

Öykü : Dört Kardeş

Bir brahmanın veda eğitimlerini de tamamlayan dört oğlu varmış günün birinde annelerinin ve babalarının ölümünün ardından bunlar büyük yoksulluğa düşmüşler. Hepsi de bir zaman sonra buluşmak üzere dağılmışlar o gün geldiğinde herkes öğrendiğini anlatmaya başlamış. Biri kemiğe et verdiğini, diğeri ete deri ve kıl yerleştirebildiğini, bir diğeri ona organları verebildiği söyleyince dördüncüsü ruh verebildiğini söylemişler. Daha sonra bulundukları bir kemiğe bunları uygulamışlar ortaya çıkan aslan bunların dördünü de yemiş.

Soru: Kendilerini öldüren aslanı yaratan bu dört kardeşten hangisi daha suçludur?

Cevap: “Ona ruh veren, hayat veren sonuncusu suçludur.”

Öykü : Gençleşen Çileci

Kalinga bölgesinde dürüst insanların yaşadığı İndra’nın cennetteki şehrine benzer Şobhavati adında bir şehir varmış. Burası kral Pradyumna tarafından yönetiliyormuş. Bu krallıkta yaşayan zengin Yacnosama adlı bir brahmanın da Devasoma adında bir oğlu varmış. Bu çocuk 18 yaşına geldiğinde birden ölmüş. Tam gencin yakma töreni öncesinde orada bulunan ve kendi bedeninden sıkılan yaşlı bir Paşupata çilecisi tören alanına gelmiş orda bayılarak gencin bedenine girmiş. Hayata dönen genç brahman öbür dünyaya gidip geldiğini ve bundan sonra bir çileci gibi yaşamak istediğini belirterek çilecinin evine doğru gitmiş.

Soru: Bu güçlü büyücü başka bir bedene girerken neden önce ağladı sonra dans etti?

Cevap: “Üzüntülü çünkü bıraktığı beden ona yıllarca ev sahipliği etmiş. Zira birinin bedenine duyduğu sevgi derin bir duygudur. Sevindi çünkü yeni ve genç bir bedene sahip oluyordu. Doğrusu gençleşmeyi kim istemez?” Çileci kimdir?

Öykü : Baba-Oğul, Ana-Kız

Dekkan’da küçük bir ülkede krallık yapan Dharma adında erdemli bir kral varmış. Çandavati adlı soylu karısından Lavanyavati adında güzel bir kızı varmış. Kızı evlilik yaşına geldiğinde akrabaları kralı tahtından etmiş. O da varını yoğunu kızını ve karısını alarak kayınpederinin krallığına Malava’ya doğru yola çıkmış. Vindhya ormanına gelmişler. Orada kötü ve uğursuz bir yere gelmişler. Kral kızını ve eşini gönderip uğursuzlarla son ana kadar savaşmış ve sonunda öldürülmüş. Ertesi gün karısı ve kızı bir aşoka ağacının altında gayet üzgün bir şekilde otururlarken oraya at üzerinde bir adam ve oğlu çıkagelmiş. Anne ve kızın izlerini görünce baba ayağı büyük olanı oğlu ise ayağı küçük olanı seçtiğini belirtmiş. Kadınları gördüklerinde anlaşmalarına uygun davranarak baba kızı oğlan ise anayı almış.

Soru: Bu oğul ve babanın, ana ile kızdan olma çocuklarının birbirlerine göre akrabalık durumları nedir?

Cevap: “Kral cevap veremiyor...” Vetala bunun üzerine krala cesaretine hayran kaldığını belirterek büyücünün kralı öldüreceğini söyleyerek ona büyücüyü yenmesi için sırrı açıklıyor ve Vidydharalar’ın hükümdarlığını vaad ediyor. Dilenciyi kurban edemezse onun kralı kurban edeceğini söylüyor.

Çerçeve Öykü

Kral sırtında cenaze/Vetala ile birlikte tapınmakta olan çileci/dilenciye doğru gitmiş. Cesedi yıkamış yağlamış ve Vetala’yı cesedin içine sokmuş ve dua etmiş tütsüler yakmış. Kraldan sekiz organı yere değecek biçimde yüzüstü yere yatmasını istemiş kralda önce onun yapmasını ona göre kendisinin de yapacağını söylemiş. Dilenci yatınca hemen kılıcı ile kafasını kesmiş ve Vetala cesedin içinden kralı tebrik etmiş. Kralın dileğini soran Vetala bu 24 öykü ve kapanış öyküsünün tüm dünyada dolaşmasını ve ünlü olmasını dilemiş. Tanrı Şiva ona yenilmez adlı bir kılıç ve kutsal bir ad vererek onu kral olarak kutsamış. Uzun süre hükümdarlık yaptıktan sonra tanrı Şiva ile birleşmiş.

Ortak Yönler

Su, orman, üçleme (1+3/3+1), aşoka ağacı (aşk ağacı-olumlu özelliklere sahip), banyan ağacı olumsuz

Karakterler: kral, brahman/vezir, tüccar/komutan (asker)/hırsız/güzel kız/çileci

Masalların veya insanları/yığınları etkileyen eserlerin/filmlerin/romanların ortak yanı bu eserlerin iç içe geçmiş örgüleri işleyebilme güçleri/özellikleridir.

Küçük Prens, Matriks veya yüzyıllarca işlenen masallar dini kitaplarda bulunan öyküler hepsi bu özelliklere sahip anlatılardır.

Hint Masallarında da iç içe geçmiş öyküleri eş zamanlı olarak okuyucuya sunan temel bir yapıt.

Küçük Prens’te olduğu gibi Hint Masalları da Kral’ı tanımak/tanıtmak ve suçlama ile başlıyor. Kral aslında benliğimiz J

Masallar ve güçlü anlatılar aklımızın derinlerine yapılan bir yolculuktur.

Kral benliğimizi, komutan/asker irade ve adanmışlığı, savaşçı yanımızı, brahman bilgeliği, güzel kız güzelliği, çileci inancı ve acıyı, brahman ise bilgeliği ifade ediyor. Sihirbazlar/büyücüler kibri, yalanı, tüccarlar ise ihtirası simgeliyor. İhtiras kimi zaman olumlanırken kimi zaman aşağılanıyor.

Yani karakterler aslında insanın genel özellikleri... Kısaca görünen anlatılar bir yandan okuyucuya sunulurken derinden bir başka ırmak temel insan özelliklerini okuyucuya sunuyor. Küçük Prens’te bulunan çöl/çölde saklı su kuyusu/çiçek gibi allegoriler hint masallarında temel karakterlerde gizlenmiş.

Ben 1, 3, 13 ve 24 nolu masalları çok sevdim. Bunları kısaca ele alacağım. Birinci öyküde hatırlarsınız, suçlu ortada görünmeyen kral ilan ediliyor. Yani benliğimiz...

13. öyküde ise ortada birçok suçlu varken kral öykü sonunda kimseyi suçlamıyor ve Brahman suçlanıyor. Burada suçlanan ise aslında olan biteni kabul etmeyen aklımız oluyor.

3. öykü ilginç bir mesaj veriyor. Doğada gündüz/gece, iyi/kötü, kadın/erkek gibi temel ikilemlerin aslında nerede bulunduğun ile ilgili olduğu vurgulanıyor.

24 nolu öyküden önce 6. Öyküye de kısaca değinmek gerekiyor. Biliyorsunuz bu öyküde kız kafaları farklı bedenlere yerleştiriyor. Burada verilen mesaj birini sevdiğimizde ona değer verdiğimizde dikkate almamız gereken onun fiziksel özellikleri veya bedeninin birine olan benzerliği değil aklının bize değer vermesidir.

24 nolu öykü aslında eserin aynı zamanda final öyküsü, bu öyküde ise insanların bir ağacın dalları gibi ortak bir gövdeden geldiği, insanların tümünün kardeş olduğu vurgulanmak isteniyor. Kral-kraliçe, prens-prenses akıl ve güzellik eşleşiyor. Burada ise yaşam ağacı gibi akrabalığın olmadığı tavuk-yumurta ikilemi benzeri bir sonuçla öykü sonlanıyor.

Masalın en son öyküsü yani çerçeve öykü ise dilenci/büyücünün yani yalanın/kibrin akıl tarafından yok edilmesi ve sonrasında aklın dünyaya egemen olması ve sonrasında ise tanrı ile birleşmesini anlatarak sonlanıyor.