• 15 Temmuz 1923: Ankara’da bir müze kurulma­sı ve eski eserler tüzüğünün yeniden düzenlenmesi ko­nusunda çalışmalar yapan Heyet-i İlmiye toplandı.
  • 13 Ekim 1923: Ankara başkent ilan edildi.
  • 29 Ekim 1923: Cumhuriyet ilan edildi.
  • 14 Şubat 1924: İstanbul’dan Ankara’ya deneme amaçlı olarak ilk kez bir yolcu uçağı seferi yapıldı. Jun­kers J-13 tipi bir uçak, dört yolcusuyla uçuşunu 3 saat­te tamamladı.
  • 15 Mayıs 1924: Yeni Resim Cemiyeti’nin ilk ser­gisi Ankara’da açıldı. Bir sanat birliği olarak 1923’te ku­rulan cemiyetin sergisinde 115 resim yer aldı.
  • 24 Mart 1925: Ankara’nın eski kent dokusunun bozulmaması için Yeni Şehir Yasası kabul edildi.
  • 5 Mayıs 1925: Mustafa Kemal’in isteğiyle, mo­dem tarım yöntemleri konusunda örnek oluşturmak üzere Gazi Orman Çiftliği kuruldu.
  • 25 Eylül 1925: Ankara Etnografya Müzesi’nin te­meli atıldı. Müze 1930’da ziyarete açıldı.
  • 15 Ekim 1925: Ulus’taki eski Meclis binası terk edildi.
  • 17 Ekim 1925: Millet Meclisi 1920’den beri ça­lışmalarım sürdürdüğü eski binasını terk ederek yeni bi­nasına taşındı. Mimar Vedat Tek’in yaptığı ikinci Mec­lis binası hizmete girdi.
  • 5 Kasım 1925: Ankara’da hukuk eğitimi veren bir okul açılması için 1921’de başlatılan girişimler doğrul­tusunda Ankara Adliye Hukuk Mektebi kuruldu.
  • 4 Kasım 1927: Mustafa Kemal’in Etnografya Müzesi önündeki heykeli ve Atatürk Bulvarı üzerindeki Zafer Anıtı açıldı. Her iki eser de Pietro Canonica tara­fından yapılmıştı.
  • 24 Kasım 1927: Ulus Meydanı’nda Heinrinck Krippel’in yaptığı Zafer Abidesi açıldı.
  • 17 Nisan 1928: Ankara’nın en görkemli binala­rından biri olarak zaman içinde simgeleşen ve pek çok sosyal-siyasi olaya sahne olan Ankara Palas Oteli açıl­dı.
  • 7 Mayıs 1928: Musiki Muallim Mektebi’nin te­meli atıldı.
  • 9 Mayıs 1928: Ankara Numune Hastanesi’nin kurulmasına ilişkin yasa kabul edildi.
  • 17 Mayıs 1928: Koruyucu hekimlik alanında fa­aliyet göstermek üzere Ankara’da Merkez Hıfzıssıhha Müessesesi kuruldu. Bu kuruluşun adı 1942’de ‘Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü’ olarak değiştirildi.
  • 8 Temmuz 1928: Ankara Hukuk Fakültesi ilk me­zunlarım verdi.
  • 1 Temmuz 1929: Ankara ile İstanbul arasında te­lefon konuşmaları başladı.
  • 18 Temmuz 1930: Etnografya Müzesi ziyarete açıldı.
  • 30 Ağustos 1930: Ankara-Sıvas Demiryolu açıl­dı.
  • 4 Temmuz 1932: Ankara ile İstanbul arasındaki ilk otomobil yolculuğu İçişleri Bakam Şükrü Bey (Ka­ya) tarafından gerçekleştirildi.
  • 23 Temmuz 1932: Alman mimar Hermann Jan- sen’in hazırladığı Ankara İmar Planı onaylandı.
  • 3 Şubat 1933: İstanbul-Ankara arasında deneme amaçlı olarak uçak seferlerine başlandı.
  • 30 Ekim 1933: Ankara’da Yüksek Ziraat Enstitü­sü açıldı.
  • 19 Haziran 1934: İlk Türk Operası İran Şahı’nın onuruna Ankara Halkevi’nde sahnelendi.
  • 1 Kasım 1934: Ankara’da Mimar Holzmeister, Heykeltıraş Thorak ve Heykeltıraş Hanak’ın yaptığı Güven Anıtı açıldı.
  • 10 Aralık 1935: Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Atatürk’ün de katıldığı bir törenle açıldı.
  • 25 Mayıs 1936: Ankara ile İstanbul arasında uçak seferleri başladı.
  • 7 Eylül 1936: Harbiye Mektebi (Kara Harp Oku­lu) İstanbul’dan Ankara’ya taşındı.
  • 1 Kasım 1936: Musiki Muallim Mektebi’nin yerine kurulan Ankara Devlet Konservatuvan’nda dersle­re başlandı.
  • 3 Kasım 1936: Cumhuriyet döneminin ilk beto­narme barajı olan Çubuk Barajı Ankara’da açıldı.
  • 5 Kasım 1936: İstanbul’da bulunan Siyasal Bilgi­ler Okulu (Mekteb-i Mülkiye) Ankara’ya taşındı.
  • 15 Aralık 1936: Ankara 19 Mayıs Stadyumu Baş­bakan İsmet İnönü’nün katıldığı bir törenle açıldı.
  • 26 Ekim 1938: Alman Mimar Clemens Holzme- ister’in projesine göre yapılacak olan yeni Meclis bina­sının temeli atıldı. Ne var ki bina 1960’a kadar tamam­lanamadı.
  • 28 Ekim 1938: Ankara Radyosu törenle hizmete başladı.
  • 10 Kasım 1938: Türkiye Cumhuriyeti’nin kuru­cusu, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk İstan­bul’da Dolmabahçe Sarayı’nda yaşama veda etti.
  • 16 Aralık 1938: Atatürk için Ankara’ya her yön­den hakim Rasattepe’de bir anıtmezar yapılmasına karar verildi.
  • 11 Ocak 1940: Ankara Devlet Tiyatrosu’nun çe­kirdeğini oluşturan Ankara Konservatuvan Tatbikat Sahnesi ilk oyununu sahneledi.
  • 21 Haziran 1940: Devlet Operası ilk temsilinde Mozart’ın Bastien ile Bastienne adlı yapıtmı sahneledi.
  • 18 Şubat 1941: Anıtkabir'in mimari projesi için uluslararası bir yarışma açıldı.
  • 3 Temmuz 1941: Devlet Konservatuvan’nın ilk mezunlan diplomalarını aldı.
  • 30 Ekim 1941: Anıtkabir için açılan yarışma 2 Mart 1942 tarihine kadar uzatıldı.
  • 9 Haziran 1942: Anıtkabir’in tasarımı için Emin Onat ve Orhan Arda’nın ortak projesi kabul edildi.
  • 19 Mayıs 1943: Gençlik Parkı açıldı.
  • 22 Eylül 1943: Ankara Fen Fakültesi açıldı.
  • 9 Ekim 1944: Anıtkabir’in temeli atıldı.
  • 13 Haziran 1946: TBMM’de kabul edilen bir yasayla Cumhuriyetin ilk üniversitesi olan Ankara Üniversitesi kuruldu.
  • 2 Nisan 1948: Ankara Devlet Opera ve Balesi binası İsmet İnönü’nün de katıldığı bir törenle açıldı.
  • 30 Ekim 1948: Türk Hava Kurumu’nun uçak motoru fabrikası Ankara Etimesgut’ta hizmete girdi.
  • 16 Haziran 1949: Devlet Tiyatro ve Operası Mil­li Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir müdürlük olarak kuruldu.
  • 25 Ocak 1950: Şiddetli kış nedeniyle Çubuk Barajı dondu.
  • 10 Kasım 1953: Atatürk’ün naaşı görkemli bir törenle Anıtkabir’e nakledildi.
  • 8 Temmuz 1954: Türkiye’de ilk gece maçı An­kara’da Gençlerbirliği ile Demirspor arasında oynandı.

 

CUMHURİYET DÖNEMİ ANKARASI

Yazar: Turgut Çakır

 İNCESU VE ÇEVRESİ

Ankara' mn en önemli akarsularından birisi İncesu. Elmadağ' dan çıkar. Yukarı İmrohor ve kentin içinden geçer. İnce ince akarak İncesu Köprüsü' ne gelir. Sonra da İncesu bağlarına uzanır. Ankara Koleji, derken stadyuma girer. İleride Çubuk Çayı' m alarak Sakarya' ya yetişmek için koşar. ..koşar...

Ankara taşından yapılmış tek gözlü bir köprü. Hacettepe' den bakılınca tatlı bir yeşil okşar gözlerinizi. Mis kokulu iğde dalları rahatlatır yüreğinizi. Ya o güzelim söğütler, ayva ağaçları... Onlar da yarış içinde.

Bülbüller yuva kurmuş burada. Bu yeşilliğe, güzelliğe imrenen o güzel sesli kuşlar bir şakımış...bir şakımış... Atalarımız bu dereye Bülbül Deresi demiş.

Ankara'nın en önemli sularından biri de Hatip Çayı. İdris Dağı'ndan çıkar, Hıdırlık ve Kaletepesi arasından geçer. .Sonra Çubuk Çayı ile birleşir. Birçok ünlünün mezar ve türbesi vardır burada. Bunlardan biri Hatip Ahmet İsfihani. Hacı Bayram Veli Hazretleri' nden el almış.

Rahmetli Şeref Erdoğdu,”... diktiği her ağaç, meyveden yerlere inermiş, ektiği her sebze bire bin verirmiş. Dere kenarında bahçeleri olanlar bu zatın hayır ve duasıyla eker, biçerlermiş. Mahsulleri hem tatlı, hem de bereketli olurmuş. Bahçe sahipleri onun adını koca çaya vermişler ve çayımız bundan böyle Hatip Çayı olmuş..”

İdris Dağı'ndan düzlüğe gelince “sevincinden oh! Özgürlük ne güzel!” diye haykırmış. O dünya güzeli düzlüğe de Kay_Aş adını vermiş. Zamanla o küçük şirin köyün adı Kayaş olarak usumuza yer etmiş. Koca çay burada da rahat durmamış Kayaş Deresi'ni alarak yoluna devam etmiş. Uzun bir yolculuktan sonra Ankara Hastanesi’nin alt tarafından kıvrıla kıvrıla akmış. Ankara Kalesi ile Hıdırlık Tepesi'nin arasına girince canı sıkılmış. Bent yüzünden adım değiştirmiş. Bu kez de adı Bent Deresi olmuş.

Yorgun argın Dışkapı'ya ulaşır. Oradan da Kazıkiçi bostanları... Bu güzel bahçeleri suladıktan sonra İncesu ile hasret giderir. Ankara Çayı adını alır burada.

Yıldırım Bayezid ile Timur arasında ) savaş çıkınca üzülür, ağlar. Timur, Bayezid* in askerlerine su vermemek için bentleri devirmiş, yıkmış, sonra da zehir döktürmüş çaylara.

Hatip Çayı adı geçince sel olayı gelir aklıma.

Yıl 1957. mevsim yaz. Güzel bir hava vardı o gün. Gökte bulut yok. Oyun oynuyorduk. O anda ne oldu biliniyorum, gökyüzünü bulutlar kapladı. Gri kırmızı karışımı bir renk üstümüze üstümüze geldi birden. Rahmetli babaannem sağırdı birden: “Çok yağmur yağacak. Hemen eve gelin.”

Eve girdiğimizde ‘İnşallah felaket olmaz!'’ dedi.

O korkunç bulut bir kabus gibi çöktü Bent Deresi üstüne. Dere taştı… taştı.. Suyun yüksekliği kavakların boyuna yaklaştı. Evler görünmez oldu sudan.

Sonuç, insan ve can kaybı... Bu yüzden yer altına gömüldü Bent Deresi.

Çubuk Çayı’ nın bir başka adı da Dilek Çayı idi. İşte bu kutsal çay, Aydos Dağı' ndan Elmacık Deresi olarak iki kol halinde doğar. Çubuk İlçesi' ne kadar Elmacık adı ile gelir. Sonra da Çubuk içinden geçer, ovanın ortasından akar. Ova içinde batıdan Azman, doğudan Koyunözü, Akyurt, Balıkhisar ve Özçay derelerini alır.

Ankara’dan geçen Çubuk Çayı önce halkın bahçesini, tarlasını sular. Sonra da halkın acısını, sevincini paylaşır. Çayın suyu kutsal olduğu için bu çaya Dilek Çayı denmiş. Halk ondan umut umar, ondan çocuk ister ve sıladaki yakınlarına haber salar. Örenğin, çocuğu olmayan kadın, kendisinin de bir çocuğa sahip olması için Allah’ ına yalvarır ve bir kağıda yazdığı name ya da ağıdı, çayın bulanık köpükleri arasına salar. Bu ve buna benzer murat alma isteği yalnızca bir inanma meselesi.

Bu üç dereden başka bir dere daha var. Adı, Ankara Çayı. Eskiden Engünü Çayı denirmiş bu çaya. Doğudan gelen Lale Deresi Ankara’da, güneyden gelen ve Eymir Gölü'nün sularını boşaltan İncesu Deresi ile birleşir. Sonra da batıya doğru akar. Kuzeyden gelen Çubuk Çayı’ nı alarak Zir’e kadar uzanır. Burada Ova Çayı’ nı alır. Sonra güneye bükülür. Mallı İstasyonu’ na kadar iner. Sonra doğudan gelen Ayrılık Deresi’ni alır ve sivri bir yay ile kuzeye döner. Güneyden Sarı Dere, kuzeyden Devamı Deresi ve Büyük Dere ile birleşir. Dümbek doğusunda Sakarya Irmağı' na dökülür.

İşte bu yoklar kentinde vaktiyle bir Kezban nine varmış. Kezban nine, iki oğlu Yusuf ile Habib askere gidince yapayalnız kalmış. Akköprü’ye şöyle bir ağıt yakmış:

İstanbul yolu da tozdur dumandır

Gittim emme yavrum geleceğin gumandır

Alaya da benim yavrum alaya,

Dolanda gel sılaya.

Bağlar gazel oldu

Yollar güzel oldu

Ayrılıktan canım bizar oldu.