8. sırada Higgs parçacığının keşfeden fizikçi Peter Higgs bulunmakta. Bizim gibi insanların anlayacağı dilden bilim kitapları yazan Dawkins, popüler bilim yazarı olmanın çok ötesinde. Çünkü canlılık, yaşam ve insan üzerine bilimden çıkarak yaptığı soyutlamalar önemli felsefi içerimler taşıyor ve bu da Dawkins’in dünyanın düşünürleri listesinde birinci olmasını anlaşılır kılıyor.

Ne kitapları ne de ortaya attığı kavramlar ile ülkemizde gündeme gelen Dawkins’in ismi, Harun Yahya yani diğer adıyla Adnan Oktar’ın açtığı dava ve sonrasında yaşadıkları polemikler ile duyulur oldu. Çoğumuzun Yaradılış Atlası, Evrim Safsatası gibi aslında kendisi safsata bile olmayı hak etmeyen kitapları (inanamayacaksınız ama Adnan Oktar’ın buna benzer 233 kitabı bulunmakta) ve televizyon programları ile hepimizi deli eden Harun Yahya’ya verilen cevapla içinin serinlediğini düşünüyorum. Üstelik bu polemik belki kıyıda köşede kalacak Dawkins’in merak edilerek kitaplarının satmasını sağladığı bir gerçek. Harun Yahya’yı oldukça sivri bir üslupla eleştirmesinin ardındaki sebep belki budur… Kim bilir…

Bu dava yetmemiş olacak ki son kitabı Tanrı Yanılgısı da elbette bizim gibi bir ülkede hak edebileceği en iyi muameleyi gördü ve yayınevine 2 dava daha açıldı. Allahtan her iki davada da hâkim bey yayıncının “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Düşünce ve İfade Özgürlüğü ilkeleri” gereği beraatına karar verdi de kitaba yasak gelmedi.

Bugüne kadar toplam 12 kitabı Türkçeye çevrilen yazarın son kitapları genellikle Kuzey Yayınlarından çıkmış. Ancak Türkçeye 1995 yılında ilk kez çevrilen ve yazarın da ilk kitabı olan; Gen Bencildir Tübitak Yayınların’da baskısı tükenmiş durumda. Kuzey Yayınları’nın bu kitabı basıp basmayacağı yönünde bir bilgimiz yok ancak temennilerimiz bu yönde…

Gen Bencildir’in Çekiciliği

Dawkins, 1976’da yani bundan 37 sene önce kalem aldığı Gen Bencildir’e başlarken okuyucuyu bir bilimsel metinden ziyade bir anlatı okuyacakları konusunda uyarıyor. Gerçekten de bize canlılığa ilişkin ilk günlerin hayal edemediğimiz resmini çizerken insan sanki Dawkins’in ilkel çorba dediği su, karbondioksit, metan, amonyak bulamacının* üstünden süzülüyor.

Dawkins’e göre bu bulamaçta rastlantı sonucu kendi kopyalarını yaratabilen bir “kopyalayıcı” molekülün oluşması bir dönüm noktası. Bundan sonra olanlar bu kopyalayıcının yaptığı kopyalama hataları ile oluşan çeapışitlilik, ytaşları için girişilen rekabet, kendilerini korumak için geliştirilen yapılardan ibaret. Kopyalayıcılar içinde yaşamlarını sürdürmeyi becerenler, içinde yaşamak için “sağkalım makineleri” inşa edebilenlerdi ve canlılık muhtemelen bundan sonra başladı.

Kopyacıların bugünkü adı genlerdir ve “genler kuşaklar boyunca bedenden bedene atlayıp, bedenleri kendi amaçları için kullanıp, ihtiyarlayıp ölmeden önce arkalarında bir dizi ölümlü beden bırakırlar.”

Dawkins ileri giderek bedenlerin gen kolonisi olabileceğini bile iddia eder. Bir beden sadece uyumlu bir bütündür ve genlerin karmaşık ortak evrimi öyle bir düzeye gelmiştir ki bu ortak yapı biyolojinin indirgenen tek nesnesine dönüşmüştür. Dolayısıyla çoğu biyolog evrimi birey, grup ya da tür düzeyinde çalışmaktadır.

Dawkins canlılığın rastlantı sonucu oluşamayacağı savına karşı şöyle bir açıklamada bulunuyor; “Bir insan ömrü süresinde, böyle ihtimal dahilinde olmayan şeyler, gündelik yaşam kapsamında olanaksız kabul edilir. Bu nedenle futbol bahislerinde asla büyük ikramiyeyi kazanamazsınız. Ama neyin olabileceğini, neyin olmayacağını insansal boyutlarda boyutlarda tahmin ederken, yüzlerce milyon yıllık süreler üzerinden hesap yapmaya alışık değiliz. Eğer bahis kuponlarınızı yüz milyon yıl her hafta oynarsanız, büyük bir olasılıkla büyük ikramiyeyi birkaç kez kazanabilirsiniz”

Yaşamda kalma ikramiyesini kazanan biz insanlar kendimizi o kadar olağanüstü buluyoruz ki her şeyin basitten karmaşığa geliştiğini ve canlılığa dair ne varsa “ilkel çorbanın” içinden çıkan “sağkalım makineleri” olduğunu ve bizim de maalesef(!) bu makinelerin gelişmiş sürümü olduğumuzu kabullenmek zorlaşıyor. Ama Dawkins insanlar için her zaman bir parantezi korumayı sürdürüyor ve çok erken bir tarihte içinde bulunduğumuz bilişim çağını anlamada çok önemli bir sav ortaya atıyor; Memler.

Bencil Memler

Mem kavramı, yeni ortaya çıktığını iddia ettiği kopyalayıcıyı tanımlamak için, taklit anlamına gelen Yunanca köklü mimeme kelimesine dayanarak Dawkins’in tabiri caizse uydurduğu bir sözcüktür. Mem aynı zamanda İngilizce sözcük memory (hafıza) ile Fransızca meme (aynı) sözcüğüne göz kırpmaktadır.

Dawkins’in bahsettiği yeni kopyalayıcı insan kültürünün yarattığı her şey… Fikirler, şarkılar, saç tarzları, özlü sözler, videolar, fotoğraflar… “Nasıl genler spermler ya da yumurta yoluyla bedenden geçerek gen havuzunda çoğalıyorsa, memler de beyinden beyine en geniş anlamıyla taklit etmek denecek bir işlemle geçerek mem havuzunda çoğalırlar.”

“Memler yalnızca mecazen değil teknik açıdan da canlı yapılar olarak görülmelidir. Siz benim zihnime verimli bir mem soktuğunuz anda, tıpkı bir virüsün içine yerleştiği hücrenin genetik mekanizmasını parazit gibi istila etmesine benzeyen bir biçimde, beynimi parazit gibi istila edip, bu memin çoğalması için bir araç biçimine getirmiş olursunuz. Bu yalnızca bir konuşma şekli değildir çünkü memler için ölümden sonra hayata inanmak aslında fiziksel olarak, dünya yüzündeki insanların sinir sistemindeki bir yapı biçiminde milyonlarca kez gerçekleşir.”

Bu soyutlama bugün geçerliliğini her gün daha fazla onaylatıyor. Memlerin karmaşa içerisinde yüzdüğü ve kendini sürekli kopyaladığı yeni bir çorbamız var; internet. Her an kopyalanarak değişen yeni bir mem ortaya çıkarken eğer yaşama şansını bulabilirse kitlelere ulaşıyor ve büyük bir hızla evrim geçiriyor.

Elbette böyle bir karmaşada bir doyum noktası oluşarak istikrar kazanılacak mı bilinmez ama memlerin evrimi; çılgınca çoğalma ve paylaşılma istikametinde. En özel anlar bile basit birer mem olarak çorbanın içine atılıveriyor ( instagramda paylaşılan fotoğraflar, facebookda yazılan derin sözler (!), youtube’da paylaşılan garip videolar,…) İşin nereye varacağını düşünmek korkutucu. Bu yüzden daha derinden giden ve emek isteyerek oluşturulan hantal memler yönünde evrim terazisinin kaymasını dilemek dışında yapabileceğimiz başka bir şey yok. Ha bir de bu memlerin yaşamda kalmaları için gerekli emeği vermek… Haydi rastgele!

* Miller-Urey Deneyi ile kimyasal evrimin oluşumunu denemek üzere, dünyanın ilk zamanlarında var olduğu öngörülen koşulların benzerinin oluşturulduğu bir deney ortamında biyolojik moleküllerin iki büyük sınıfından birine dahil olan proteinin yapı taşı aminoasitlerin oluştuğu gözlenmiştir.