Yeni bir yaşam kurma, efendi ve köle ilişkisinin egemen olduğu bir coğrafyada yüzyıllar sonrasında yeni bir ulusun ortaya çıkmasını sağlayabilir mi?

Efendi-beyazın, köle siyahları Afrika’dan getirip plantasyonlarda çalıştırmaya başlamasıyla Güney Amerika’da tarih adeta kazananın cephesinden yeniden başlar…Çünkü kaybeden kızılderililer.. ki onların yok edilme öyküsü aynı zamanda güney Amerika’nın yeniden iskanı öyküsüdür…İki yüz milyon yerlinin katledildiği yazılıyor… Oka karşı tüfekler… Bundan üç yüzyıl öncesinde kıtadaki yerliler, başta İspanyollar olmak üzere (conquerors) Avrupalılar tarafından kıtadan tamamıyla yok edilmeye çalışılmış…. Kıtadaki yerleşimin tarihi Avrupa kıtasının dili ve kültürünün başat hale getirilmesiyle örtüşüyor. Bugün Amerika kıtasında başta İspanyolca olmak üzere İngilizce, Portekizce ve Fransızca gibi kıta Avrupa dilleri konuşuluyor.

Fakat bu topraklarda bir yerde örneğin Venezuella’da hala içkin bir yabancılık var sanki… Yüzyıllar boyunca buradaki beyaz-efendi, siyah, yerli ve melezi o kadar kendinden ayırmış ve bu topraklara o kadar 

venezuella 02sömürülen bir meta olarak bakmış ki… Sonunda çoğunluk durumundaki“öteki”ler (pueblo) süreci kendi yanlarına almış…ve bir Chavez ortaya çıkıvermiş… Chavez, bu ülkenin çoğunluğu için bir idol… Özellikle, Amerika ve kendi ülkesindeki üst ve orta sınıfa göre ise yoksuldan yana bir diktatör…

Chavez, İspanyolca’yı öyle ağır ve vurgulu konuşuyor ki… Puebbloo diyor. Birkaç yerde üstüne basa basa… Bunu Venezuella halkı yerine kullanıyor.. Kara Afrika’yı ana, komşularını kız kardeşleri olarak niteliyor, dillerinin sahibi İspanya’yı ise babamız diye vurguluyor… Devrimden söz ediyor halkın devriminden ve bunun yeni başladığından… 

Hani dünya haritasına bakınca bazı alanlar beliriverir, tarih boyunca medeniyetlere beşiklik etmiş, Anadolu gibi… Çekim noktaları…Tarihin her döneminde önemini koruyan ve koruyacak olan… İşte bunlardan birinin de uzak çok uzaklarda Venezüella olduğunu düşünüyorum…Bu çekim noktası özelliği yalnız Chavez  ile ortaya çıkmıyor… Kıtayı özgürleştirmeye ve birleştirmeye kendini adayan Simon Bolivar’da Venezüella’yı üs olarak kullanıyor…İstilacıların ilk yerleşmeleri de burada görünüyor… Çekim noktası özelliği Chavez ile yeni bir görünüm kazanıyor… İspanyolca konuşan Amerikalılara yönelik CNN’e rakip televizyonda (TELESUR) burada örgütleniyor… Yani çekim ve örgütlenme merkezi özelliğini sürdürüyor, bu topraklar…

venezuella 03

İki dağ sırası arasındaki  bir vadide ve 800 metre rakımda kurulan Venezüella’nın başkenti Karakas 4-5 milyon nüfuslu bir kent. Bu kentte elbet çok unutulmaz var.. Bunların başında ise, hiç şüphesiz akbabalar var… Gündüz vakti başınızı ne zaman kaldırsanız akbabaları görüyorsunuz… Sessizce şehrin üzerinde süzülen… Akbabalar yüksekliği ve vahşiliği hatırlatıyor… Şehirde elçiliklerin ve daha çok üst gelir grubunun oturduğu yerlerdeki evlerin çevresinin ve duvarlarının güvenlik amacıyla elektrik telleriyle çevrili olması… Zenginlerin güvenlik endişesini bir tokat gibi yüzünüze vuruyor… Yüzünüz acımıyor… Yüreğiniz burkuluyor… 

Bu coğrafyada neredeyse insanlığın bütün rengini görüyorsunuz.. Bu renk çeşitliliği, bu kültürel çeşitlilik mi acaba bu kıtanın eşitlikçi fikirlere ölesiye bağlı olmasının nedeni? Kıtanın liberetador’u kabul edilen Simon Bollivar, Castro, Che ve nihayet Chavez bu kültürel çeşitlilik ve zıtlıklar nedeniyle mi daha kolay yandaş topluyor? Kültürel çeşitlilik, değişimin ve gelişimin teminatı, tekdüze bir kültür ise içe dönüşün ve bir büzüşmenin ya da küçülmenin göstergesi mi? Aklımda hep bunlar, hep bunlar… 

Bu ülkede Samir’in hikayesini anlatmak gerekiyor. 25 milyon nüfuslu Venezüella’da bir milyon civarında el Turco yaşıyor… Yanlış duymadınız Venezüella’da ve bir çok Latin Amerika ülkesinde Turk, Turc, Turco soyadlı bir çok göçmen yaşıyor. Gerçekte bunların tamamına yakını Arap ama geçmişte Osmanlı coğrafyasından kopup gelen göçmenler bu topraklarda el Turko olarak adlandırılmışlar… Bugün yönetimde, iş dünyasında ve politikada kilit rol oynayan el Turko’lar ve Venezüella halkı Türkiye’ye büyük bir saygı duyuyor. Samir’de onlardan biri 25 yıl önce Suriye’den kalkıp ailesiyle Venezüella’ya yerleşmiş… Bugün Arap dünyasından göç edenlerin yarıya yakınının Hıristiyan olduğunu ve çok az sayıda da Ermeni’nin (3.500) buralarda yaşadığını anlatıyor….venezuella 05

Havaalanı yolunda barriolar/gecekondular tepelerden aşağıya doğru inen bir çığ gibi… Gecekondular, sıvasız tuğlalarla perdesiz pencerelerle…ufacık evlerle… aşağıya doğru iniyor… Kimi zaman şehre doğru kimi zaman ormana doğru… Sanki bir kavuşma telaşı…

Kırsal alanlarda dükkanlar gördüm. Yüzlerce… cezaevi gibi… Demir parmaklıklar arasından yapılan alışveriş sonrası yanımdaki Macar’la konuşuyorum işin tuhaflığını, o da bana bu tip dükkanların Kolombiya başta olmak üzere orta ve güney Amerika’da normal olduğunu söylüyor… Bir yabancılık mı var?  

venezuella 06Birbiri ardına gelen IMF paketleri Venezüella’da 1989 yılında halk isyanına neden olmuş ve kimilerine göre 2.000 kimilerine göre ise 10.000 kişi Karakoza olarak adlandırılan bu isyan ve yağma hareketinde öldürülmüş… Bu isyan sonrasında ülke, yönünü neo-liberalizmden sosyalizme çevirmiş.. Destek halktan kurgu ve yönetim ise Chavez’den… Chavez’i bugün Amerika karşısında dik tutan ve hiçbir hesaba dayanmadan doğruları söylemesine neden olan şey onun geniş kitlelerden aldığı destek aslında… 2002’de yapılan dış destekli darbe girişimi, geniş bir halk desteği sonucu  ya da bir diğer söyleyişle milyonların gelip Chavez’e sahip çıkmasıyla savuşturulmuş…

Amazon bölgesinde yavaş yavaş ilerleyen adeta süzülen bir botta  yerli rehberimiz Marcos Neveri nehri üzerinde yerli çocukların “korro koro” olarak adlandırıldığını söyledi. venezuella 07Hareketli yerinde durmayan ve o nehre özgü balıkların adı imiş korro korro… Nehir boyunca yüzen, oynayan neşeli çocuklara korro korro diye bağırıyorum…Çocuklar neşe içinde selamlıyorlar bizleri... Gülücükler gözlerinin içinde, seslerindeki tınlarda… Çocuklar…. Gözümün önünden bir film şeridi gibi geçiyor. Nehrin kıyısında bir telaş içinde saz, taş, değişik otlar ve baharat koydukları romlarını içen, yemek pişiren büyükleri, sanırım uzun bir süre unutamayacağım sizleri….