Bunun yanında, çileci Budist rahipleri tanımlamak için kullanılan Sanskritçe Sramaras sözcüğünün Tunguzca Xaman sözcüğünün kökeni olduğuna dair yaklaşım –ki bu yaklaşıma Eliade’da katılmıştır- artık günümüzde bir geçerlilik atfetmemektedir. İncelememin ana kaynağı olan Perrin’in kitabında da 1903’de Van Gennep tarafından önerilen ve günümüzde uzmanlar tarafından yaygın olarak kullanılan “chamane” kalıbı kullanılmıştır.

Günümüzde Şaman sözcüğü giderek, halk dilinin geçmişte “büyücü”, “sağaltıcı”, “sihirbaz” ya da “kahin” diye adlandırdığı; genel olarak “büyüsel yeteneklere” başvurduğu kabul edilen herkes için kullanılmıştır.

Şaman sözcüğünün evrensel bir kültür kavramı olmasında insanbilimleri uzmanlarının da büyük payı vardır. Doğu Sibirya genel olarak da Asya kökenli bir sözcük olan Şaman sözcüğü yakın zamana kadar Asya dışında kullanılmıyordu. 40 sene öncesine kadar Güney Amerika’da insanbilimleri uzmanları dışında kimse Şaman sözcüğünü kullanmıyordu. Günümüzde ise eskiden yerel dillerle tanımlanan sağaltıcılar ve büyücüler yani yerel tedavi uzmanları Şaman diye tanımlanmaya başlamış ve kendileri de bu adla tanımlanmaya yönelmişlerdir. Aynı şekilde diğer kültürlerde de değişim olmuştur. Sözgelimi eskiden Kuzey Amerika’da şaman sözcüğünden çok 'medicine-man' yani hekim sözcüğü kullanılırdı.

Etimolojik açıdan bir tanımlamadan sonra Şamanizm’in kavramsal bir değerlendirmesini ve örüntülerini açmaya çalışabiliriz:

Şamanizm ya da Kamcılık, kökeni paleolitik ya da neolitik dönemlere kadar giden av dualarında ve ritüellerinde, inisiasyona yani bir tür statü değişikliğine dayalı bir esrime ve trans tekniğidir. Şamanlığı artık evrensel bir kavram olarak kabul edersek, Asya, Afrika ve Amerika’da çeşitli etnografik bağlamlarda bulunan karmaşık dinsel, büyüsel ve tıbbi uygulamalar bütününü ifade etmek için kullanabiliriz. Kavramsal bir genişlemeye uğrayan “şaman”ın belirgin özelliği, şamanlık uygulamalarında “trans” yani kişinin gündelik, normal olanla duygu, algı, bilinç ve duyarlılık bakımından farklılaşıp zaman kavramını yitirmesi ve “esrime” yaşaması, yani “kendinden geçip coşku duyması” ve yardımcı ruhlar yani “yardımcılar” arcılığıyla ruhlar dünyasıyla ilişki kurması gösterilebilir.

“Mistik parçalanma” yani sıradan insanlıktan şamanlığa geçiş sırasında ruh ve ata ruhlarının çağrısına kapılan kişi simgesel olarak ölür ve bu deneyimlerle ruhlara egemen olur ve yardımcı ruhlar edinir. Bu durum şamanlığın alternatif zihinsel duruma sahip olduğu veya şizofrenliği iddialarına yol açmıştır. Hatta bu, şamanlığın bilimsel önyargılar içinde yüzen bazı bilim insanları tarafından katıksız düzmecilik veya ırksal özelliklere ya da çetin iklim koşullarına bağlı patolojik davranışlar olarak değerlendirilmesine de yol açmıştır.

Şamanizm, insanın ve dünyanın özel bir tasarımını içerir; insanlar ile tanrılar arasında özel bir bağ olduğunu varsayar. Şaman, her türlü dengesizliği önleme ve her türlü talihsizliğe karşı koyma, nedenlerini açıklama, bu sıkıntıların önüne geçme ve acılarını yatıştırmak işleviyle yükümlüdür. Bu açıdan Şamanizm bir dizi eylemin altında yatan fikirler bütünlüğüdür. Kavranılması uygulanış biçimine ve uygulanışından doğan sonuçlara bakmakla mümkündür.

Şamanizm’i bir din olarak görmüş ve Türklerin ilk dini olarak yorumlamış Sovyet bilim insanlarının yanında, aralarında Jean-Paul Roux’un ve Mircea Eliade’ın da bulunduğu bir grup bilim insanı, Şamanizmi Kuzey Asya halklarının dini duygularını ifade etme biçimi ve “öteki dünya” varlıkları ile iletişime geçme yöntemi olarak görmüştür. Perrin ise Şamanizmi dünyayı tasarımlama biçimi olarak algılarsak bir din olarak yorumlayabileceğimizi işaret eder (Perrin, 2001). Bununla beraber Şamanizm örgütlü ve kurumsal bir yapı olmanın aksine, kişisel yeteneklerini ortaya koyan şaman bireylere dayanır ve bununla beraber büyüsel uygulamalarıda içerdiğinden din değilse de bireysel sorunları çözmek kadar toplumsal işlevleri de yerine getirdiği görülür. Şamanlar kişisel sağaltma törenleri ve büyü uygulamaları yanında toplumsal ritlerin uygulanmasında ve toplumun sözlü kültür ve mitolojisinin, söylencelerinin aktarılmasında önemli yer tutarlar.

Şamanizm’le bağdaştırabileceğimiz temel ilkeleri, kültürlerin yaklaşımı açısından 3’e ayırabiliriz:

İnsanın ve dünyanın düalist bir yorumu

İnsan bir bedenden ve ruhtan ya da ruhlardan oluşur. Ruhun bedenden kısa bir süre uzaklaşması düşe, uzun süreli ayrılığı hastalığa, kesinkes kopması ise ölüme neden olur. Sadece insanların değil doğada ki tüm varlıkların, nesnelerin de ruhu vardır.

Dünya da çifttir. Görünür olan dünyanın yani bu dünyanın dışında, sıradan insanların göremediği öteki bir dünyada vardır. Tanrıların, aracıların, ruhların, ataların, ölülerin, hayaletlerin dünyası... Yani mitlerin betimlediği “kutsal” dünya..

Öteki dünya bu dünyada sürekli vardır. Burada yaşar ve saklanır, burayı canlandırır ve yönetir. Tanrıların aracıları özellikle geceleri sıradan insanların suretine bürünür. İnsanlarda sık sık bu sürecin sonuçlarına maruz kalır. İnsanları vuran büyük felaketlerin öteki dünyanın müdahalelerinden kaynaklandığına inanılır. İnsanlar nasıl beslenmek için hayvanları öldürürler ve çevreye karşı yağmacı bir tutum sergilerlerse, aynen öteki dünyanın varlıkları da insanlara karşı avcılar gibi hareket ederler. Öteki dünya bu dünyanın efendisidir. Hastalıklar, kıtlıklar insanın doğaya verdiği zararın bedeli olarak öteki dünyaya ödediği borçtur.

Ölüm, insan ile doğadaki diğer varlıklar arasında bir mübadeleye neden olan uzun bir çevrime yol açar. Ruhlar yeniden dirilebilirler ya da öteki dünyanın varlıkları tarafından özümsenip yağmur, bitki örtüsü gibi değişik biçimlerde yeniden dünyaya dönebilirler.

Bir iletişim türü

Bu mantığı geçerli sayan toplumlar, öteki dünyanın insanlara rüyalar ve sanrılar gibi özel diller aracılığıyla seslendiğini ileri sürer. Şamanizm, bazı insanların öteki dünyayla rastlantıya bağlı olmaksızın, kendi istemleriyle iletişim kurduklarını var sayar. Bu kimseler, diğer insanlardan farklı olarak öteki dünyayı görme ve tanıma gücüne sahiptirler. Onlara Şaman denir. Öteki dünya tarafından atanmış ve seçilmişlerdir. Şamanlık gücü iki şekilde ortaya çıkar. Şaman “yardımcı ruhlar” dediğimiz varlıkları çağırıp boyunduruğu altına alabilir. Öteki dünyadan gelen bu ruhlar Şamanla özel bir ilişki geliştirirler. Şaman bu yöntemin dışında ayrıca ruhunu kendi istemiyle öteki dünyaya doğru yolculuğa çıkarabilir. Bu iki tarz çoğu kez bir arada varlığını sürdürür.

Toplumsal bir işlev

Şaman toplumsal açıdan kendini kabul ettirmiş insandır. İstek üzerine öteki dünya ile iletişim kurar. Yardım çağrısı, hastalığa yakalanmış ya da başka bir Talihsizliğe uğramış bir insandan gelebileceği gibi örneğin, kuraklıktan, av eti bulamamaktan yakınan ya da savaşa hazırlanan bir topluluktan gelebilir. Bir hastalık söz konusu olduğunda şamanın görevi, öteki dünyanın hastasının ruhunu özgür bırakmasını ya da hastasının bedenine girmiş kötü unsurların atılmasını sağlamaktır. Bir av söz konusu olduğunda hayvanların efendisiyle ilişkiye geçmek, bir savaş olduğunda düşman güçlerini zayıflatmak onun görevidir. Dolayısıyla şaman çevresel, biyolojik ve toplumsal dengeleri yeniden kurmak üzere sahneye çıkar. Kendisi için hareket etmez. Bu anlamda da Şamanizm toplumsal bir kurumdur.

Şamanlığa Giden Yol

Etnologlar, şamanlık mertebesine giden yolu 3’e ayırmıştır. Bu üç yöntem kimi Şamanizm anlayışlarında bir arada varolurlar. Belirli bir istem olmaksızın “tanrısal” ya da “kendiliğinden” seçimle şaman olunur. Şamanlığa etkin bir arayış, belirli bir istem sonucu ulaşılır. Ya da şamanlık miras yoluyla elde edilir, aile içinde kalıtsal olarak aktarılır.

Şaman olma sürecine dıştan müdahale edilebilir, katkıda bulunabilir ama bu süreç insan eliyle üretilemez. Şamanı seçenler, ona sıradan insanın göremediklerini ve bilmediklerini görme ve bilme gücü verenler, “doğaüstü” varlıklardır yani tanrılar, ruhlar, atalar ve hayvanların efendileridir. Bu açıdan bakıldığında, şamanlık mertebesine ulaşmayı sağlayan üç yol arasında eşdeğerlilik vardır.

Şamanlık Peşinde Koşuş

Kendi isteğiyle şamanlığa niyetli bir aday, öteki dünyadan şamanlığın belirtisi olan işaretleri alana kadar usta şamanın sınamalarından geçer, ondan bilgiler edinir. Bu dinamik ve isteme dayalı yol, bireyin cesaretinin ön plana çıktığı savaşçı topluluklarda da görülür.

Şamanlık arayışının bir başka biçimi de kimi kez, geçiş ya da sırra erme yani İnisiasyon törenleriyle koşut gelişir: Topluluğun gençleri dünyevi mevzulardan el ayak çekerler ya da kudretli şamanların öncülük ettiği bir tür “hac yolculuğuna” çıkarlar. Bu sürece katılanların bazıları, böylelikle, şaman olma yolunda karşına çıkacak işaretlerin ortaya çıkışını daha da kolaylaştıracak bu sınamaları kolayca göğüslerler. Ama en sabırlı olanları bu deneyi, zaman içinde şaman oluncaya dek tekrar yinelerler.

Kendiliğinden Seçim

Şaman olma isteği kimi toplumlarda belirgindir. Ama Şamanizmin doğrudan doğruya iktidara/hegemonyaya bağlı olmadığı. bununla beraber önemli bir toplumsal çıkarında bulunmadığı toplumlarda, edilgen boyutlu kendinden seçime yani şaman olma isteğinin pasifize/gizlenmiş olmasına rastlanılır. Bu toplumlarda halef/rakip üzerine kurulan baskılar da aynen şaman olma isteği gibi gizlice yapılır. Örneğin Venezüella ve Kolombiya’nın kuzeyindeki bir yarımadada yaşayan Guajiro yerlileri arasında görülür.

Miras

Genellikle hiyerarşik toplumlarda görülen bu yöntemde ölmüş atalar seçimi belirler. Bazı Sibirya topluluklarında görüldüğü gibi görev devri her iki kuşakta bir yani dededen toruna yapılır. Bu kuşak atlaması, ekonomik ve toplumsal açıdan yarar sağladığı gibi, şamanlar arasındaki doğrudan rekabeti de ortadan büyük ölçüde kaldırır.

Şamanlık İşaretleri

Şamanların yaşam öykülerinde en çok geçen seçilme ya da şamanlığa yatkınlık işaretleri rüyalar, sanrılar, hastalıklar, bazı yiyecekleri sindirememe, garip tutumlar ya da tuhaf karşılaşmalardır. Anılan belirtilerin birçoğu şaman topluluklarının hemen hepsinde gözlenir. Bu evrensel yaklaşım, Şamanizmin dolaylı bir biçimde de olsa, ortak bir mantığa dayandığını gösterir.

Şaman toplulukların çoğu, rüyaları, öteki dünyadan gelen kehanetler olarak kabul eder. Bu öteki dünyanın bu dünyada olacakları önceden bilmesine işaret eder. Ancak öteki kurulan düşsel iletişim farklılıklar gösterir. Şaman olma yolunda karmakarışık, kişisel ya da olumsuz düş görenler sıradan ve seçilmiş değildirler. Yalnız “iyi rüya gören”, yani öteki dünyayı gören ve rüyalarının “gerçek” olduğu ortaya çıkan kişinin şamanlık yeteneği taşıdığı varsayılır; çünkü şamanların temel görevi “görmek”, anlamak ve öğrenmektir.

Şaman toplumlarında klasik yöntemlerle marazi belirtilerin üstesinden gelinemediğinde, hastalıkların iyileştirilmesi şamanın yetki alanına girer. Hastalıkların öteki dünyanın öç alma isteğine bağlı olduğu düşünülür. Bu tür hastalıklara sık sık maruz kalmak öteki dünyayla ayrıcalıklı bir ilişkinin kanıtı ve şaman seçilme olasılığının ipucudur. Bayılma ya da şiddetli bir sinir krizi gibi rahatsızlıklar kişinin şaman adaylığıyla daha kolay bağdaştırılır. Özel hastalıkların tekrarlanması, aynı zamanda, şaman adayının tedavide uzmanlaşacağını ya da edineceği güçlerin zenginliğini gösterir. “Seçilmesine yardımcı olan” hastalıklar ileride o hastalıkları iyileştireceğinin ön kanıtıdır.

Besinleri sindirememek, kimi kez, şamanlığa yatkınlığın bir belirtisi sayılır. Bu açıdan Guajiroları örnek verebiliriz. Geleneksel anlayışa göre her hayvan öteki dünyadaki bir “hayvanlar efendisine” aittir. Bu nedenle hayvansal besinleri sindirememek, yerken rahatsızlık duymak şamanlığa karşı bir eğilimin göstergesidir.

İster sanrıyla olsun ister gerçek olsun, aday tarafından aktarılan ya da birilerinin şahit olduğu garip karşılaşmalar ve garip olaylar da öteki dünyayla ayrıcalıklı bir iletişimin işaretleri olarak kabul görür. Örneğin Arizona Pimalarında yılanın sokmasınan mucizevi şekilde kurtulmak, Sibirya’da ormana kaçmak ya da bir hayvanı andırır biçimde yemek yemek, Brezilya’daki Bororolarda bir karınca yuvası ya da yerinden oynamış bir kütük görmek şamanlığa yatkınlığın belirtileridir.

Bu işaretler birikir ve sonunda daha belirgin bir olay meydana gelir: Uzun süreli bir baygınlık, “yarı-ölüm”, “altüst olma”.

İnisiasyonun en önemli aşaması “sırra erme”den önce bazı topluluklar ek bir evre uygular. Kendini kabul ettirmiş bir şaman, çömezi çeşitli sınamalardan geçirir. Amerika yerlileri arasındaki bazı şaman toplulukları sanrısal bitkilere ya da özümlenmiş ürünlere başvururlar. Guajirolar çiğnenmiş tütün suyunu adayın ağzına doldururlar, eğer aday bunu geri çıkarırsa ve ayılamazsa şaman olamaz. Peru Yaguaları için tütün suyuna ve ayahuascaya, Sibirya ve Arktik-altı topluluklarda kutsal mantara pozitif tepki verebilmek, şaman olabilmek için önemlidir.

Çin’deki Shibolarda (Xibeler) çömez, bıçaklarla donatılmış merdivenlere ellerini yaralamadan çıkmalıdır. Sibirya’daki Keltlerde uçan sincap aracılığıyla kanıt aranır. Hayvan kurban edilir ve 7 gün sonra postunun durumu adayın gerçekten şaman olup olamayacağını ortaya koyar. Sibirya’daki Yakutlarda ya da Tunguzlarda adayın baygınlık halindeyken, öteki dünyada, bedenindeki kemikler ruhlar tarafından sayılır. Bir fazla kemiği olan aday şaman olabilir.

Şamanın İletişimi

Şaman, görev başında olduğu anların dışında kuramsal olarak sıradan bir insandır. Şamanlık işlevini kendisinden yardım isteyenlerin talebi üzerine üstlenir. Bunun için de, bilindiği üzere, her törende ya da her oturumda, genellikle yardımcı ruhlarını çağırarak kimi kez de ruhunu öteki dünyaya salarak veya aynı anda her iki yönteme de başvurarak öteki dünyayla iletişime girmelidir.

Bu uygulamalardan biri trans hali ve esrimedir. Bu hal değişikliği kendini bir tür bayılma hali ya da yoğun bir ajitasyonla gösterir. Gündelik dilde, trans sözcüğü taşkın hareketler ya da bir aşırı hareketlilik için kullanılır. Durgunluk, uyuşukluk ya da baygınlık hali ise esrimeye bağlanır. Bu süreçleri yaşamak çoğu şaman için gerçek bir deneyimdir. Şamancıl toplumlar için esrime, şaman ruhunun varsayımsal yolculuğu ya da yardımcı ruhların beklenmesidir. Transı ise, yardımcı ruhların şamana çektirdikleri acı ve sıkıntıyı tanımlamada kullanırlar.

Sanrılandırıcı madde kullanan şaman topluluklarına göre, madde öteki dünyanın kapılarını aralayan, ruhlarla ilişkileri harekete geçiren ve ruha büyük bir devingenlik kazandıran bir araçtır. Mitsel dünyayla bütünleşmesinde şamana yardımcı olur. Sanrılandırıcılar sayesinde öteki dünya ile bu dünyayı aynı anda yaşayabildiğinden hem “görmekte” hem de “bilmektedir”.

Meksika Huicholleri, peyote adında, etkin maddesi meskalin olan sanrısal bir bitki kullanırlar. Peyote sayesinde hastalıklara tanı koyması kolaylaşıp, tutsak ruhları kurtarmasına yardım ettiği gibi, öteki dünyanın varlıklarını daha fazla tanıyıp, peyote sayesinde değişen ve duyguları ve algıları aracılığı ile toplumun kendisine dayattığı dünya kavramı ile kökenleri arasında benzeşimler saptar.

Peru’da yaşayan Yagualar ise bir asma türünden elde ettikleri ayahuasca kullanırlar. Bu devingenliğini arttırır ve dolayısıyla ruhun yolculuğu gözüyle bakılan düşü harekete geçirir. Şaman adayı doğaya can veren doğaüstü “anaları” insan kılığında görür. Onlarla ilahiler aracılığıyla iletişim kurarak, uğursuzlukların kökenine inmeye çalışır.

Kolombiya’da Desana Şamanları, kartallar tarafından tanrılardan çalındığına inandıkları vixo ve yaje adlı bitkileri kulanırlar. Örnek verdiğimiz bütün topluluklar, sanrısal bitkilerin gücünü dünya görüşlerine, kozmolojilerine, simgelerine ve mitolojilerine bağlayarak kanıtlarlar.

Şamanların aksesuarları da iletişim konusunda önemli bir araç oluşturur. Şaman bir yandan öteki dünyayla iletişim kurarken, oturuma katılan insanlarla da iletişim kurmalıdır. Öteki dünyayla iletişiminde karşılaştıklarını izleyenlere, hareketlerle, mimiklerle, ilahilerle, çığlıklarla yansıtmalıdır.

Panama’da yaşayan Cunalarda yardımcı ruhlar, küçük heykeller ya da ritüel sopaları biçiminde ortaya çıkar. Sibirya ve Lapon Şamanizmi'nde ise davul çok önemlidir ve simgesel bir değer taşır. Şaman davulları simgelerle süslenir. Siouxlar, kıvılcımların, ruhların gelişini haber verdiğine inanır. Kolombiya’da Kogiler öteki dünyaya koka yapraklarını yakıp, koku yollarlar. Bununla beraber dünyadaki pek çok Şamanizm deneyiminde aksesuarların, kıyafetlerin ve çeşitli silah ve araçlar araçların yardımıyla öteki dünyaya işaret yollandığı görülür.

Şamanın Rolü

Şamanizm uygulanış açısından kişisel bir arayış olmadığı gibi bir dinsel törende değildir. Şamanizm toplumsal bir talebe karşılık verir. Pratik bir amacı vardır. Toplum için şaman “gören”, “yapabilen” hem de “bilen”dir. Sıradan insanların bilgisinden ve gücünden farklı bir bilgisi ve gücü vardır. Şamanın varlığı, sıkıntıları körükleyen öteki dünyayla iyi ilişkiler sürdürüp bu sıkıntıları önlemek ya da aracılık yaparak bu tür sorunları çözüme kavuşturmak üzerine kuruludur. Bu şamanın işlevini vazgeçilmez haline getirir ve eyleminden topluluğun bütün üyeleri faydalanabilir.

Şaman topluluğun sorumluluğunu doğrudan üstlenmez. Bu sorumluluk bir av sorumlusu, komutan ya da klan sorumlusu tarafından yerine getirilir. Şamandan, öncelikle, düzensizliklerin ve çekilen acıların nedenlerini, zekasını ve hayal gücünü kullanarak söylemesi ve bunlara çare bulması beklenir. İnsanların huzuruna ve dünyanın dengesine dikkat etmelidir şaman. Sorunların üstesinden gelmek için hazır olmalıdır.

Şaman ayin alanlarını düzenleyerek, yaptığı törenler esnasında kendine özgü davranışları dayatarak simgesel alanları yineler ve güçlendirir. Şamanizm, şamanın kişisel niteliklerinin temel olduğu sözlü ve teatral bir olgudur. Her yeni bir durum karşısında, hastaları ve toplumu, hayal gücünü sergileyip yaratmasını bekler o da yapar.

Av, savaş, hastalık, ölüm gibi olaylarda ayinler düzenleyen şaman, özellikle dağınık yerleşik düzen şeklinde yaşayan toplulukların, sosyal yaşamında canlandırıcı ve birleştirici, kilit bir rol oynar. Şamancıl oturumlar başlıca eğlenme ve toplanma ortamlarıdır. Şaman ayinleri izleyenler üzerinde büyüleyici bir etkiye sahiptir. Şamancıl pratikler genellikle gece düzenlenir. İletişim halinde olduğu “öteki dünya” kendini gece gösterir. Karanlık, bu oturumların teatralliğini ve ciddiyetini arttırır.

R. Hamayon, Sibirya avcı topluluklarında görülen eski örneklerden yola çıkarak, şamanizmin varlık nedeninin “avı olumlu etkilemek” olduğunu söylemiştir. Tüketilen hayvan türleri ile insan topluluğu arasında mübadelesel/döngüsel bir çevrim vardır. Bu çevrimi, insanların avladığı hayvanların yaşam gücü ile hayvan ruhlarının tükettiği insanların yaşam gücü yer alır. Şamanın görevi, bu çevrimin sürüp gitmesi, insanları bu çevrim içinde kayırırken aradaki dengeyi bozmamaktır. Buna benzer durumlar diğer Şamanizm türleri içinde de gözlenebilir. Avın başlıca temel olduğu topluluklarda şamanın başlıca görevi avın başarılı geçmesini sağlamaktır. Bununla birlikte şaman, av hayvanlarının bol olmaları ve korunmalarıyla da uğraşmalıdır. Avı sağlayan öteki dünyanın intikam duygularını da yatıştırmalıdır. Doğa-kültür karşıtlığına paralel, pek çok Şamanizm örneğinde doğanın karşılıklılık ilkesine özdeş bir ekoloji anlayışı görürüz; ne kadar alırsan o kadar verirsin ya da doğa ne kadar az yağmalanırsa yıkıcı misillemelere de o kadar az başvurur. Bütün bu davranışlar çevreci bir ahlaka işaret eder. Şamanizm doğa-kültür karşıtlığının bilincindedir.

Günümüzde şamanların temel, bazen de tek görevi hastalığı tedavi etmek olmuştur. Şaman topluluklarında şamanın av üzerinde etkili olduğuna dair fazla bir kanıt yokken tedavi etme sürecindeki gücüne ve etkisine dair pek çok kanıt vardır. Ama avcı topluluklarının, av ile hastalık arasında nedensel bağlar kuruduklarını belirtmek gerekir. Az önce bahsettiğimiz gibi hastalıkların seyri ve yoğunluğu doğanın yağmalanmasına paralel seyreder.

Ruh-beden tamamlayıcılığında, hastanın durumuna göre, ister somatik ister ruhsal olsun iki yaklaşım eşlik eder. Hastalığa bir eksiklik gözüyle -ruhun bendenden ayrılması gibi- ya da bir fazlalık gözüyle –bedene hastalık verici bir ruhun girmesi gibi- bakılır. Bu iki yaklaşıma uygun iki tedavi türü vardır: Eksik bölümün, ruhun geri getirilmesi için Endorcisme, hastalık yapıcı öğenin, kötü ruhun geri atılması için Exorcisme. Bu iki tedavi yöntemi varlığını Şamanizmde bir arada götürür. Şaman ruhun geri dönüşünü sağladıktan sonra, ağrıyan, zarar görmüş yeri hastalığı söküp atmak ve teşhir etmek için emer. Hastanın öteki dünya tarafından ele geçirilmiş ruhunun peşine düşme şaman edebiyatının ve teatralliğinin ana temasıdır. Toplumun hastalığa bakışı, şamanın rolünü ve stratejilerini belirler.

Hastalıklar olağan yöntemlerle tedavi edilmediğinde, rüyalar ve hastanın ya da ailesinin öteki dünyayla temasları hiçbir çözüm sağlamadığında şamana başvurulur. Tıp bilimi, şamanların tedavi sırasında kullandığı bazı bitkilerin etkililiğine olumlu bakmış, ama yine somatik açıdan tepeden bakmıştır. Psikosomatik rahatsızlıklar konusunda ise şamanlığa daha ılımlı bakmıştır.

Kurumsal olarak şaman, her şeyi bilmeli ve öngörmelidir. Kendisine çok geç başvurulmadığı, hastayı etkileyen varlık ya da sınırsız olmadığı takdirde şamanların hastalığı iyileştirecek yöntemlere sahip olduğu düşünülür. Ama yine de iyi şaman-kötü şaman ayrımı da yapılır.

Şaman, hastasına bir söylev ve bir gösteri sunar. Sıkıntı ve endişenin yerini hastayı saran fantastik bir “hal” alır. Öteki dünyanın uğursuzluğunu ve aktörlerini oyunun içine sokar. Sözleri, hareketleri iyileşme ve kötüleşme sürecinin betimleri, edebi bir aktarımıdır. Bu hastanın hastalıkla ilgili deneyimini dile getirmesine ve onu daha kolaylıkla aşmasına yol açar. Tedavi, ağrıları ve belirtileri ortadan kaldıramıyorsa bedenini hasta üzerinde kullanır ve fiziki bir manipülasyona girer. Şaman tedaviye son vermeyi kararlaştırdığında, kehanet gücü adına ya acı sonu açıklar ya da mutlu sona erişildiğini dile getirir. Tedavini son bulma törenlerinde şaman topluluğun tümünü bir araya getirir. Netice iyiyse kutlamaya dönüşen tören, müzik ve dansla beraber kolektif bir boyuta dönüşür.