1225 yılında Roma kale kalıntılarının yerine Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat, Halepli Reha bin Ebu Ali'ye yeni bir kale yaptırmıştır. Alaiye beyleri döneminde önem kazanan bu kale, 1471 yılında Osmanlılar tarafından alınmıştır. 83 kule ve 140 burca sahip üç sıra surlarla çevrili olan kale iç ve dış kale bölümlerinden oluşmaktadır. Aya Yorgi Kilisesi (Darphane), Kanuni Sultan Süleyman Camii, Akşabe Sultan Türbesi, Selçuklu Hamamı, Arasta, Bedesten, Sitti Zeynep Türbesi, Sultan Alaaddin Sarayı, irili ufaklı sarnıçlar, deniz feneri, adam atacağı ve zindandan oluşan kale komple bir tarihi hazinedir.

2- Darphane: Yarımadanın ucunda, uzunluğu 400 metreyi bulan sarp kayalıklardan oluşan Cilvarda burnu üzerindeki yapılardır. Halk arasında “darphane” olarak anılmasına karşın kesme taşlardan inşa edilmiş binalarda para basılması söz konusu değildir. 11. yüzyıldan kalma taş yapılardan birisi küçük bir kilisedir, diğerinin ise manastır olarak kullanılma olasılığı yüksektir. Küçük kilisenin kubbesi ayakta durmaktadır. Kayaların üstünde bir de sarnıç vardır. Cilvarda burnundaki yapılar topluluğuna iç kaleden kayalara oyulmuş basamaklarla bir yol bulunmasına karşın yol günümüzde kullanılmaz durumdadır. Denizden çıkış ise zor ve tehlikelidir. Gerek iç kaleden seyredildiğinde gerekse denizden teknelerle burnu dönerken etkileyici bir görüntüsü vardır.

3- Aya Yorgi Kilisesi (Hagios Georgios): Darphane olarak tanımlanan alanda yer alan yapılardan birisidir. İki ayrı görüşe göre M.S. 6 veya 11. yy.’da yapıldığı sanılan Bizans devrine ait küçük bir kilisedir. Dini önemi artınca zaman içinde piskoposluk haline getirilmiştir. Selçuklulara ait olmayan kaledeki tek eser ve Alanya’nın Türk-İslam dönemi öncesinden günümüze ulaşabilen ender bir yapıdır. Ana özelliğini koruyan kilisenin içinde yer yer tahrip edilmiş veya sökülüp atılmış fresk izlerine rastlanmaktadır. Kale ile birlikte bir bütün olarak koruma altına alınmıştır.

4- Akşebe Sultan Mescidi ve Türbesi: Kale camiinin 100 metre ilerisinde bulunan bu mescit 1230 yılında Alaattin Keykubat’ın ilk kale komutanı Akşebe Sultan için yaptırılmıştır. Kalıntılardan apsisinin çinili olduğu anlaşılmaktadır. Yakın zamanda onarılan mescidin dışı kesme taştan yapılmıştır. İçi ve kubbesi tuğla ile örülmüştür. İki odadan oluşan yapının bir odası mescit diğer odası Akşebe Sultanın mezarının bulunduğu türbedir. Ayrıca türbede 3 tane mezar daha vardır. Mescidin bir kaç metre ilersinde moloz taş kaideli silindirik tuğla gövdeli minaresi bulunmaktadır. Kitabesinde “Tanrı yerin ve göklerin gaiplerini bilir. Allah’ın mescitlerini ancak O’na ve ahiret gününe inananlar imar ederler. 1230 yılında yüce sultan Alaaddin’in günlerinde Tanrı’nın rahmetine muhtaç zayıf kulu Akşebe yaptırdı” yazmaktadır.

5- Alaaddin Camii: Kale Camii, Sultan Süleyman Camii adları ile anılan eserin 1231 yılında Sultan Alaaddin tarafından yaptırıldığı, sonra harap olduğu bazı kayıtlarda geçmektedir. Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1530–1566 yılları arasında yenilenen moloz taş duvarlı, kubbe kasnağının yapısında kesme taşların kullanıldığı, iç mekanı sekizgen kubbe kasnağı üzerine oturan bir camidir. Son cemaat yerini tuğladan yapılma dört sütun üstüne dayanan üç kubbe örter. Ortadaki iki sütun arasına bir duvar örülmüş üstüne zambak resmiyle süslenmiş bir taş oturtulmuştur. Kubbenin askılık vazifesi gören kısmına akustiği sağlamak için 15 küçük küpçük konmuştur. Caminin kapı ve 14 adet pencere kapakları Osmanlı dönemi oyma işçiliğinin en güzel örneklerindendir.   

6- Emir Bedrüddin (Andızlı) Camii: Günümüzde kullanılan adını hemen yanında bulunan andız ağacından alan bu camii 1277 yılında Emir Bedrüddin tarafından yaptırılmıştır. Hemen bitişiğinde kendisine has mimarisiyle yapılmış çok yüksek olmayan minaresi yer alır. İlçenin tophane mahallesinde bulunan bu camiye kızıl kule yanından aşağı kapı yoluyla ulaşılması mümkündür. Gerek tarihi değeri gerekse minberinin oymacılık sanatının en güzel örneği olması itibarı ile ilçede Selçuklulara ait birçok özelliği birden taşıyan en eski camilerdendir.

7- Alaaddin Keykubat Sarayı: İç kalenin en yüksek yerinde kurulmuş olan sarayın sadece kalıntıları mevcuttur. Bu kalıntılardan sarayın çinilerle kaplı olduğu anlaşılmaktadır. Hakkında fazla bir bilgiye rastlanamamıştır. Sarayın hemen yanında askerlerin kışla olarak kullandığı sanılan bir yapı belirlenmiştir.

8- Selçuklu Hamamı: Alaaddin Keykubat tarafından yaptırıldığı sanılan, iç kalenin doğusundaki burçların yanında, kırmızı tuğla ve harçla yapılan tek kubbeli ve sekiz yüzlü hamamdır. Şimdi çökmüş olan 5 metre çapındaki kubbesi ile tonozla örtülü küçük bir odası olduğu anlaşılmaktadır. Külhanı iç kale tarafında yer almaktadır. Suyu iç kaledeki büyük sarnıçtan künkler ile getirildiği anlaşılan hamam Selçukluların temizliğe ve sağlığa verdiği önemin bir abidesidir.

9- Bedesten ve Arasta: Kale camiinin güneybatısında yer alan Arasta'nın han olduğuna dair iddialar vardır. Arastanın hemen yanında bulunan 13 metre genişliğinde 35 metre uzunluğunda bir bedesten vardır. Avluya bakan muntazam olmayan dikdörtgen bir plan üzerine oturtulmuş 26 odası ile bedesten olarak bilinen hanın ise çarşı olabileceği öne sürülmektedir. Bu bedestenin çarşı olabileceği gibi kalenin malzeme deposu olabileceği de ileri sürülmektedir Her iki eserin de 14-15. yüzyıllarda Karamanoğulları tarafından yapıldığı sanılmaktadır.

10- Sarnıçlar: Evliya Çelebi Seyahatnamesinde sarnıçlar şehri olarak adı geçen Alanya'da kale ve çevresinde yaşayan halkın su ihtiyacının karşılanması için kale içinde irili ufaklı 420 sarnıcın yaptırıldığı tespit edilmiştir. Bu sarnıçlar içinde en önemlisi Akşabe Sultan Mescidi ile Bedesten arasında 22,5 metre boy ve 13 metre genişliğindeki Mecduddin sarnıcıdır. Bu Selçuklu Türklerinin mimari yanında alt yapıya verdikleri önemin en güzel örneklerinden birisidir.

11- Deniz Feneri: 1720 yılında Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından kalenin güney ucunda, denize dik inen yamaç üzerindeki surların bulunduğu yerde yaptırılan fener bugün de hala iki binasıyla görevini yerine getirmektedir.

12- Sitti Zeynep Türbesi: Damlataş mağarası yolundan kaleye gidilen yol üzerinde bulunan bu türbenin ne zaman yapıldığı ve Sitti Zeynep hakkında kesin bir bilgi mevcut değildir. Selçuklu döneminden kaldığı sanılmaktadır. Kanuni döneminden kalma vakıf kayıtlarında adı geçmektedir. Ankara’da Kuyud-u Kadime arşivinde 172 nolu kayıtlı Kanuni devrine ait İlyazı defterinde ve İstanbul Başbakanlık Arşivi 166 nolu vakıf İcmal defterinde Vakf-ı Sitti Zeynep bin’t Zeynülabidin olarak geçmektedir. Bir eren olduğu sanılan Sitti Zeynep’in türbesi Alanya ve çevreden gelen kişiler tarafından ziyaret edilmektedir. Türbenin altında bulunan kayanın içine antik çağda ikişer metre uzunluğunda 3 adet lahit oyulmuştur.

13- Adam Atacağı: Kalenin kuzeydoğusunda 250 metrelik uçurumun üstünde 15 metre derinlikte bir zindanın bulunduğu yerdir. Bölgede anlatılan bir rivayete göre "Bizans devrinde iki suçlunun burada güreştirilip, mağlup olanın hasmı tarafından denize atıldığı, yenen suçlunun ise buradaki zindandan bir süre sonra çıkarılarak son bir şans tanındığı, eline verilen üç taştan birini denize düşürmesi halinde af edildiği, beceremez ise çuvala konup kayalıklara veya mancınık ile denize atıldığı" yerdir. Atılan taşın hava akımı ve yer çekimi nedeniyle denize düşürülmesinin çok   zor olduğu bir yerde, günümüzde bu rivayetten kaynaklanan dilek tutarak taş atma geleneği yabancı ve yerli turistler tarafından sürdürülmektedir.

14- Ehmedek: Bizans döneminden kaldığı sanılan küçük kalenin yerine Selçuklu döneminde “Orta Kale” olarak yeniden inşa edilmiştir. Giriş kapısındaki kitabeden 1227 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır. Adını Selçuklu döneminin inşaat ustası “Ehmedek”ten aldığı sanılmaktadır. Üçer kuleli iki bölümden oluşan orta kale, kara saldırılarına karşı stratejik bir yerde ve aynı zamanda sultanın sarayının bulunduğu iç kaleyi de koruyacak konumdadır. Kulelerin günümüze kadar gelen duvarları kayalardan yontularak yapılmıştır. Orta kalenin içindeki üç sarnıç günümüzde de kullanılmaktadır. Kale duvarlarında Selçuklu döneminden kalma gemi resimleri vardır.

14- Kızıl Kule: Kentin liman kısmına egemen olan bu sağlam kuleye adını, koyu kırmızı renkli taşlar verir. Klikia'lı korsanlardan kalma eski bir kale kalıntısının yerine 1226 yılında Alaaddin Keykubat döneminde yaptırılmıştır. Kule; konumu, planı, yapı tekniği ve kitabeleri ile Anadolu yapı sanatının eşsiz bir örneğidir. Üç adet kitabesi bulunan kulenin kapı yazıtında Sinop kalesini de yapan Halepli Ebu Ali Reha El Kettani' nin eseri olduğu yazmaktadır. Diğer iki kitabede Alaaddin Keykubat'a methiyeler bulunmaktadır. Sekizgen planlı kulenin her duvarı 12,5 m genişliğinde olup yüksekliği 33 m.dir. İki açık, üç kapalı toplam beş kattan oluşan kuleye çok geniş ve çok yüksek olan 85 basamakla çıkılır. Tersanenin bekçisi olan kule 1951-1953 yılları arasında köklü bir restorasyon yapılarak etnoğrafya müzesi olarak ziyarete açılmıştır. Üç ayrı kuleyi ve üst kaleyi çevreleyen uzun bir duvarla bağlanır. Kule bir benzerinin bulunmaması ve limandaki heybetli görüntüsü ile Alanya'nın sembolü olmuştur.

15- Selçuklu Tersanesi: Sultan Alaaddin Keykubat'ın Alaiye'yi almasından sonra Akdeniz filosunu oluşturmak için 1227 yılında yapımına başlanmıştır. Kızıl Kulenin güneyinde deniz kıyısında beş gözlü olarak inşa edilmiştir. Günümüze ulaşan yegane Selçuklu Tersanesidir. 56.5 metre uzunluğu ve 44 metre derinliğinde üzeri tonozlarla örtülü olan tersanenin her gözü 7.7 metre genişliğinde 42.3 metre boyundadır. Duvarları kesme taştan, kemer ve kubbeleri tuğladan yapılan tersanenin tavanlarında ışık almasını sağlayan pencereler mevcuttur. Sol tarafında bir mescit, sağ tarafında muhafız odası olan tersanenin 3. gözünün arkasında da bir su kaynağı vardır. Sekiz asırdır sağlamlığını koruyan tersane Kızıl kulenin yanında Alanya'nın simgesi olarak yer almaktadır. Daha önce Karadeniz’de Sinop tersanesini yaptıran Alaaddin Keykubat Alanya tersanesi ile iki denizin sultanı adını almıştır. Tersanenin girişindeki yazıt, Sultan Keykubat’ın armasını taşır ve rozetlerle süslüdür.

16- Selçuklu Tophanesi: Tersanenin bitişiğinde denizden 10 metre yüksekliğinde bir kayaya tersaneyi korumak amacıyla yapılan Tophane bulunmaktadır. 1227 yılında kesme taştan imal edilen üç katlı ve dikdörtgen planlı yapıda aynı zamanda savaş gemileri için top döküldüğü bilinmektedir.

17- Selçuklu Medresesi: Selçukluların yazlık başkent olarak kullandıkları Alanya'da Sultan Alaaddin Keykubat tarafından 1232 yılında Obaköy beldesinde bir tepe üzerinde yaptırılmıştır. Medresenin batı cephesindeki girişi Selçuklu motifleri ile süslüdür. Bir avlu, her iki yan tarafa dizilmiş altı oda ve bir eyvandan oluşan medresenin iç kapısındaki oymalar Selçuklu el sanatının ve Selçuklu eğitim kurumlarının bir örneğidir.

18- Alara Kalesi: Alanya’nın 37 km. batısında denizden 9 km. içeride Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından 1232 yılında yaptırılmıştır. Yalçın bir tepenin çevresinde dolanan Alara Kalesi Alara Hana gelen yolcuların ve İç Anadolu'ya giden yolun güvenliğini sağlamıştır.   Alara hanına sekiz yüz metre mesafede; yapılan kaleler arasında inşaatı en zor olanlardan biridir. Kalenin yüksekliği 200 ila 500 metre arasında değişmektedir. Dış ve iç kale olarak iki bölümdür. Kaleye yüksek basamaklarla çıkılan sol duvar üzerindeki bir giriş tüneli ile girilir. Kayalar oyularak tünelden yollar yapılmıştır. Günümüzde birçok yeri harap olan yollar, kale içindeki saray kalıntısı, hizmetkarların barındıkları evlerin kalıntıları, bir cami ve bir hamamın kalıntıları bulunur. Yine de uzun yıllara rağmen değişik ince yapı şekli ile kervansaray ve kale güzelliğini koruyan Selçuklu eserlerindendir.

19- Hasbahçe Köşkü: Alaaddin Keykubat'ın Alaiye'yi almasından sonra kışları geçirmek için Torosların eteğinde inşa edilmiştir. Yakınında 1000 yıllık bir tarihi çınar ile Sultan Kılıçarslan tarafından yaptırılmış iki ağızlı bir çeşme vardır. Günümüzde mesire yeri olarak kullanılmaktadır.

20- Hıdrellez Kilisesi: Alanya merkezine 10 km. mesafede Hacı Mehmetli köyü sınırlarında Hıdır İlyas mevkiindedir. Akdeniz’i gören bir yamaç üzerine 19.yy. başlarında kurulduğu sanılmaktadır. Günümüzde de Hıristiyan ve Müslüman ziyaretçiler tarafından ibadet amacıyla kullanılmaktadır. Çatısı kagir, duvarları taş ve küçük apsisi olan kilise dikdörtgen planlıdır. Kilisenin içinde ahşap süslemeli bir ara kat vardır. Duvarlardaki freskolar bozulmuştur. Kilisenin 1973 yılında onarım gördüğü kitabesinden anlaşılmaktadır. Alanya Müzesinde Grek Alfabesi ile Türkçe (Karaman Lehçesi ile) yazılan kilise, Alanya’da yaşayan ve Türkçe konuşan ortodoks Türklerin 1924 yılındaki mübadelede Yunanistan’a gitmeleriyle kapanmıştır. Yanında su kaynağı bulunan Hıdrellez kilisesinin bir adı da Agios Georgios kilisesidir. Kilisenin benzerlerine Antalya kale içinde de rastlanmaktadır.

21- Alarahan: Alanya - Manavgat sınırını teşkil eden Alara çayından adını alan Alarahan denizden 9 km. içerdedir. Alanya'nın 35 km. kuzeybatı istikametine düşen han tamamen kesme taşlardan 2000 metrekarelik bir alan üzerinde yapılmıştır. Türk yapı sanatının güzel bir örneği olan hanın en büyük özelliği diğer hanlarda avlular hep ortada yer aldığı halde bu handa dış duvarın kenarındadır. Kapıdan içeri girince nöbetçi kulübesi, hamam ile uzun bir koridorun sağ ve sol yanında yer alan konaklama odaları görülmektedir. Hanın kuzeye bakan giriş kapısından içeri girerken portali üzerindeki Alaattin Keykubat'a ait kitabeden 1231 yılında yapıldığı öğrenilmektedir. Sultan Alaattin Keykubat’ın diğer kitabelerde kendini "Kara ve iki denizin sultanı, müminlerin emiri, Arap ve Acem ülkesinin sahibi" olarak gösterirken bu kervan sarayın kitabesinde dikkati çeken nokta kendini "Rum, Şam, Ermeni ve Frenk memleketlerinin de fatihi" olarak göstermesidir. Alara çayının getirdiği çamur ve mil tabakasının özellikle sularının fazlalaştığı dönemlerde temellerin zayıflamasına neden olabileceği izlenmektedir. Özelliğinden hiç bir şey kaybetmeyen handa; portal kemerin özengi taşındaki ezilme ve kale girişinde bulunan güneş saati dikkati çekmektedir.

22- Şarapsa (Serapsu) Hanı: Antalya karayolunun 15. kilometresinde Serapsu deresi kıyısında yolun hemen üst tarafında yaklaşık 15 metre en ve 70 metre boyundaki alan üzerine kurulan bir Selçuklu eseridir. Kuzey yönündeki görkemli kapısının üzerinde dört satırlık bir kitabesi vardır. Sultan Alaaddin Keykubat'ın oğlu Gıyaseddin Keyhusrev zamanında (1236–1246) yaptırıldığı yazmaktadır. İri taşlarla beşik örtüsü şeklinde yapılan bu hanın ön yüzeyi kesme taştan diğer yüzeyleri moloz taş duvardan oluşturulmuştur. İnşaat tarzı ile diğer hanlardan ayrılmıştır. Cephe duvarları birçok ek duvarla takviye ediliştir. Hanın üzerinde kale burçlarında bulunan türden dışardan girilmesi mümkün olmayacak şekilde mazgallar vardır. Han gerektiğinde kale gibi kullanılmak üzere yapıldığı görülmektedir. İçi boydan boya bir dehliz şeklinde bulunan hanın doğu yönünde bir de mescit bulunmaktadır. Gece konaklayanlar için hayvanlar ile insanlar arasında küçük bir yükselti vardır.   

23- Kargı Han: Alanya'nın batı kesimindeki kargı çayının kuzeyinde olan hanın kitabesi olmadığı için yapım yılı ve şekli hakkında fazla bir bilgi mevcut değildir. Han 46 metre eninde ve 50 metre boyundadır. Romalılar, Selçuklular ve Osmanlılar tarafından kullanılan Antalya-Beyşehir- Konya yolunun kesik bel mevkiinin dip kısmında yer alan bir kervansaraydır. Orta avlunun etrafına sıralanmış, hepsinin tavanında hava bacaları bulunan odalardan oluşmaktadır. Kapının karşısında taştan oyulmuş sabit hayvan yemlikleri vardır. Han ana yoldan uzak olduğu için çok harap ve bakımsız bir durumdadır.

24- Syedra Antik Kenti: Alanya'ya 18 km. uzaklıkta Mersin yolu üzerinde İshaklı köyü sınırları içindedir. Syedra MÖ. 7.yy’da tarih sahnesine çıkmış ve varlığını 13.yy.’a kadar sürdürebilmiş bir kenttir. Helenistik çağa ait oldukça harap olan kalıntılar arasında hamam, revaklı yol, fresko izleri taşıyan mezarlar ve bir sarayın kalıntıları bulunur. İlk kez 1891 yılında Heberdey ve Wilhelm tarafından ziyaret edilmiştir. Syedra bölgedeki anti korsan mücadelelerine katılmıştır. G. Bean ve T. Mitford'un bulduğu ve Roma İmparatoru Septimus Severus’un MS.194 yılında kente gönderdiği teşekkür mektubundan hazırlanan bir yazıt Alanya müzesinde sergilenmekte ve imparator kente saldıran haydutlar ve dinsizlere karşı direnen Syedra halkını kutlamaktadır. Syedra’lıların bölgedeki korsanlardan rahatsız olduklarını bu nedenle tanrıların yardımlarına ve öğütlerine muhtaç olduklarını belirtmekte, Syedra’lıların ileriye yönelik kehanetle ilgili isteklerini yansıtmaktadır. Çevresi surlarla çevrili olan kente girişi sağlayan anıtsal görünümdeki kapının lentosu halen sağlam olarak görülmektedir. Ön ve arkasında geçit şeklinde mekanlar vardır. Ana kapının solunda doğu-batı yönünde büyük bir kilise vardır. Kilisenin kuzeyi doğal kayadan yararlanılarak yapılmıştır. Doğu yönündeki duvarın pencereleri doldurularak arkası daha sonraki dönemlerde çeşme şeklinde bir yapıya dönüştürülmüştür. Kente girişi sağlayan giriş kapısının sağında doğal yapıya uygun olarak teraslama şeklinde alt alta üçlü bir sulama sistemi mevcuttur. Sulama sistemini oluşturan havuzlar halen köylülerce günümüzde de kullanılmaktadır. Su yakınındaki bir mağaranın içinden çıkan kaynaktan sağlanmaktadır. Bu mağaranın girişi taşlarla tonoz şeklinde örtülmüş ve içinde uzun dehlizler bulunmaktadır. Kentin doğusunda iki katlı çok görkemli bir yapı kalıntısı vardır. Yer yer zemininde mozaik kalıntıları bulunan bu bina şehrin hamamıdır. Su ihtiyacı yakınındaki sarnıçtan temin edilmektedir. Bu yapının hemen karşısında kuzey güney doğrultusunda uzanan 10 metre genişliğinde 250 metre uzunluğunda sütunlu bir cadde mevcuttur. Caddenin kuzeyinin gölge sağlamak için sütunların taşıdığı ahşap bir çatı ile kaplı olduğu güneyinin ise taş döşemeli açık yol şeklinde düzenlendiği anlaşılmıştır. Caddenin batı yanı teraslanmadan duvarla örülmüş ve duvarlara heykel koymak için nişler yapılmış ve taş kaideler konulmuştur. Caddenin diğer yönündeki sütunlar korint başlıklı siyahımsı granitten yapılmıştır. Kentte bulunan bir onur yazıtından burada bir halk meclisi ve senatonun olduğu (HBOYLHKAIODHMOS) anlaşılmaktadır. Syedra’daki yapıların çoğunun tabanının mozaiklerle süslü olduğu görülmektedir. Alanya müzesinde Syedra'dan getirilen bir mozaik, kentte mozaik sanatının ayrı bir yeri olduğunu göstermektedir. Mozaikte mitolojideki üç güzelleri temsil eden üç kız resmi ve Paris’i simgelediği sanılan bir erkek resmi bulunmaktadır.

25- Leartes Antik Kenti: Dağlık Klikia'nın bir diğer önemli kenti de Toroslarda Dim vadisi ağzında yükselen Cebel-i Reis dağının 850. metresinde kurulmuş olan Leartes antik kentidir. Alanya'ya 25 km. doğusunda kuruludur. İç kesimde bulunmasına rağmen kentin limanı da mevcuttur. Leartes’te bulunan MÖ. 7.yy’a ait ve üç yanı Finike dilindeki yazıt Alanya müzesinde sergilenmektedir. MS. 1. ve 3. yüzyıllar arasında en parlak devrini yaşamıştır. Kentin adının Leartes olduğu Vespasian'a ait bir heykel kaidesindeki yazıttan anlaşılmaktadır. Kente gelirken ilk dikkati çeken yapılar, kiriş yataklarından iki katlı oldukları anlaşılan gözetleme kuleleridir. Kentin batı kesimindeki düzlükte yer alan sportif yarışmaların yapıldığı Agora'nın batısı dükkan sıraları, güneyi hamam, kuzeyi Exedra ile sınırlıdır. Batıda 13 adet dükkan kalıntıları görülmektedir. Agoranın hemen kuzey bitişiğinde yarım yuvarlak formlu, oturma sıralarında kartal pençeleri ile süslemeleri   bulunan Exedra kentin göze çarpan önemli yapılarındandır. Yanında bulunan Caracalla'nın heykelinden ona ait olduğu ve Exedra'nın MS. 211-217 yılları arasında yapıldığı tahmin edilmektedir. Bu sıraların en kuzeyinde Ceasar tapınağı olarak bilinen ve Clausius döneminde inşa edilmiş bir tapınak mevcuttur. Leartes'in liman kalıntılarının MÖ.7 yy.’dan kaldığı sanılmaktadır. Mahmutlar kasabasının tam ortasında kalan buradaki yapıların epeyce harap olmasından dolayı bütün özellikleri kaybolmuştur. Leartes’te yapılan kazılar sırasında bulunan ve Alanya müzesinde sergilenen bir askere ait emeklilik belgesi geçmişteki yaşama ışık tutacak niteliktedir. MS. 138 yılına ait Pamfilya valisinin adının geçtiği belgede Suriyeli bir asker 25 yıllık şerefli hizmetlerinden dolayı terhis edilmekte ve kendisine Roma vatandaşlığı ile Pamfilyalı bir kadınla evlenme hakkı verilmektedir.

26- Iotape (Aytap) Antik Kenti: Alanya’nın 33 km. doğusunda ve Akdeniz kıyısında yer alır. Kentin adı MS. 38-72 yılları arasında yaşamış olan Kommanege kralı IV.Antiochus’un karısı Iotape’den gelmektedir. Roma imparatorları Trajanus’tan Valerian’a kadar antik çağda kent kendi adına sikke basmıştır. Denize doğru uzanan yüksekçe bir burun, kentin akropolü durumundadır. Sular bu bölüme bir kale görüntüsü vermektedir. Kentin yapıları büyük ölçüde tahrip olmuştur. Akropolün karaya bağlandığı vadide liman caddesi vardır. Caddenin iki yanında üç basamaktan oluşan krepis bulunduğu ve bunların arasında yer yer heykeller olduğu kaidelerden anlaşılmaktadır. Heykellerin yazıtları, kentin başarılı sporcuları ve hayırsever insanlardan söz etmektedir. Akropolün doğusundaki koyda üç nefli, dikdörtgen planlı bir bazilika vardır. Kentteki tek nefli küçük kilise kalıntısında ise Hagios Georgios Stratelates’i betimlediği fresk izleri görülmektedir. Kentin ayakta kalabilen en belirgin yapısı hamamdır. Hamama ait kanalizasyon sistemi günümüze kadar korunmuştur. Günümüzde antik kentin ortasından geçen şehirlerarası karayolunun güneyinde 8 metreye 12,5 metre boyutunda bir tapınak kalıntısı vardır. Kentin kuzey ve doğu tepelerindeki anıt mezarların yanı sıra tonoz örtülü küçük mezar yapıları da yer almaktadır. Daha sonraki dönemlerden kalma deniz kıyısındaki yerleşim alanında ise yakın bir zamana kadar oturulmuş evler, akropol, agora ve liman vardır. Koyun öteki yakasında ise kaplıca ve hamamlar, hala duvarlarında bazı fresk izleri taşıyan küçük bir kilise ve surlar bulunmaktadır.

27- Selinus: Alanya’nın 45 km. doğusunda küçük bir yarımadanın yamacında kurulu antik çağ kentidir. Kentin tarihi MÖ.6 yy.’a kadar uzanmaktadır. Roma imparatoru Trajanus, Doğu Akdeniz’de Part seferinden dönerken hastalanarak geldiği bu kentte MS.117 yılında ölmüş ve külleri Roma’ya gönderilmiştir. Kent bir dönem Trajanapolis adını almıştır. Yarımadanın surlarla çevrili tepesinde kentin akropolü ve bir sarnıç vardır. Kentin agorası deniz kenarında bulunmaktadır. Agora yıkılmışsa da granit sütunlar görülebilmektedir. Yamaçtaki surların içinde apsisli bir kilise kalıntısı bulunur. Kilise Aziz Thekla’ya adanmıştır. Kentin bir başka anıtsal yapısı da 13.yy. Selçuklu döneminde kırmızı zikzak motiflerle süslenmiş bir av köşküdür. Bu yapının da antik çağdan kaldığı ve imparator Trajanus’un anısına yapılmış bir mezar olduğu sanılmaktadır. Akdeniz’e akan Selinus çayı çevresinde su kemeri kalıntılarına rastlanmaktadır. Kentin iki hamamından birisi kayalık yamacın denize indiği kesimdedir. Tiyatro yıkılmıştır. Kentin nekropolündeki mezarlar birer anıtsal yapı olarak Kilikya bölgesinin ölü gömme geleneklerini en güzel biçimde ortaya koymaktadır. Antik kentteki arkeolojik çalışmalar henüz yüzey araştırmaları ile sınırlıdır.

28- Nephelis: Alanya’nın 55 km. doğusunda Muz köyü sınırları içinde denize doğru uzanan yüksek bir tepenin üzerindedir. Tepenin en yüksek noktasında antik kentin akropolü ve orta çağdan kalma kale surları vardır. Roma döneminden kalma tapınak alınlık seviyesine kadar korunmuş olarak günümüze gelmiştir. Nephelis odeonu, su sistemi, kireç taşı ocağı ve nekropol alanı ile tipik bir dağlık Kilikya kentidir.   

29- Adanda - Lamus: Alanya’nın 55 km. doğusunda Adanda köyünün 2 km. kadar kuzeyindedir. Kent yüksek ve sarp bir dağın zirvesini oluşturan iki tepenin üzerinde kuruludur. Batıdaki tepenin MÖ. 3. yy ortalarında Gallienus döneminde surlarla çevrildiği kentin giriş kapısındaki yazıttan anlaşılmaktadır. Kent kapısı büyük bir kule ile korunmaya alınmıştır. Surun iç kısmında ikinci bir sur kalıntısı vardır. Bu da kentte iç kalenin varlığını göstermektedir. İki tepe arasındaki düz alanda kentin agora, çeşme, tapınak gibi yapı kalıntılarına rastlanmaktadır. Kentin iki tapınağından biri Roma imparatorlarından Vespasianus öteki Titus adına yapılmıştır. Doğudaki tepede ise kayaya oyulmuş odalar ve büyük tip lahitlerden oluşan mezar yapıları ile nekrapol alanı vardır.

30- Antiocheia Ad Gragum: Alanya’nın 60 km. doğusundadır. Antik çağda dağlık Kilikya olarak bilinen bölgede ve Akdeniz kıyısındadır. Kent adını MS.1 yy.’da yaşamış Kommanege Kralı IV. Antiochus’dan almaktadır. Kentin kalıntıları üç yükselti üzerinde bulunur. Birinci bölümde sütunlu cadde, agora, hamam, zafer takı ve kilise kalıntıları görülebilir. İkinci bölüm, Kilikya bölgesine özgü mezar yapılarının bulunduğu nekropol alanıdır. Üçüncü bölüm ise denize uzanan sarp kayalar üzerindeki orta çağ kale kalıntılarından oluşur. Kentin kuzeyinde Triconchos adı verilen üç duvarı apsis şeklinde ve dini işlevi olduğu sanılan bir yapı yer alır.

31- Hamaxia (Sinek Kalesi) Antik Kenti: Alanya'ya 12 km. mesafede Elikesik köyü sınırlarında kalmaktadır. Antik çağda Pamfilya bölgesi içindeki kent için dönemin coğrafyacısı Strabon gemi yapımında kullanılan sedir ağaçlarının çok olduğunu yazmaktadır. Kent Roma öncesi yerleşime açılmıştır. Dağlık arazideki kentin en tepe noktasında rektogonal taşlardan yapılmış bir kulenin varlığı söz konusudur. Hellenistik dönemin özelliklerini de taşıyan kentin önemli kalıntıları arasında önünde havuzu ile antik bir çeşme vardır. Yarım daire planlı, oturma sıraları halen ayakta duran ve 11 yazıtla donatılmış geniş bir exedra, dini yapı kompleksi ve surlar arasında bir nekropol bulunur. Kentte bulunan yazıtlardan birisinde haberci tanrı Hermes’in sembolü Kaduceus’un işlenmiş olması, Hermes adına bir tapınağın varlığını göstermektedir. Kent MS. 2 ve 3.yy.’da Koorakesion’a (Alanya) bağlı olarak varlığını sürdüren küçük bir yerleşimdir. Hamaxia'da oldukça iyi korunmuş surlar, çeşitli ev kalıntıları, geç dönemde kiliseye çevrildiği sanılan büyük yapı, kule, MS.1. yy.’a ait izleri gösterir. Kalıntılarda Roma ve Bizans dönemlerine ait özelliklere de rastlanır.

32- Colybrassus (Ayasofya): Alanya’nın 30 km. kadar kuzeybatısında ve Toroslarda Roma döneminden kalma bir kenttir. Çevreye dağılmış durumda çok sayıda yazıt, kent tarihine ilişkin önemli bilgiler içermekle birlikte, ayrıntılar henüz gün ışığına çıkmamıştır. Günümüze kadar ayakta kalan kalıntılar arasında köşe başlığı İyon tarzında tapınak, nekropoldeki lahitler ve bir kayaya oyulmuş mezar sayılabilir. Kaya mezarın cephesi anıtsal bir görünümdedir. Tek mekandan oluşan mezar odasına 18 basamaklı bir merdivenle çıkılır ve girişin üstü basık kemer şeklinde yontularak içi Medusa başı ile süslenmiştir. Kemerin iki yanı ise kartal motiflidir. Kentte ayrıca odeon, kuleli kent duvarları, exedra, konut kalıntılarından örnekler görülebilir. Antik kentin bir başka adı da Ayasofya’dır.

33- Pisarissos (Esentepe): Alanya’nın Karaboynuzlar köyü sınırları içerisinde Hisar tepe denilen mevkide yer almaktadır. Kentte bulunan bir yazıt nedeni ile Pisarissos olarak adlandırılmıştır. Küçük bir yerleşim niteliğindeki antik kent surlarla çevrilidir. Yapıların fonksiyonları tam olarak belirlenememektedir. Ancak zirvede yer alan anıtsal nitelikteki bir yapı kalıntısı ve zeytin işleme yeri dikkati çekmektedir.

34- Marassos (Büyükpınar): Alanya’da Demirtaş Beldesi Büyükpınar köyü yakınlarında Asar tepe mevkiinde yer almaktadır. Alanya’nın kuzey-doğusunda 26 km. mesafededir. Antik kent deniz seviyesinden 670 metre yükseklikte bir tepenin üzerindeki iki yükselti ve yamacında yer   almaktadır. Kalıntılardan kentin hellenistik izler taşıdığı görülmektedir. Antik kent Bean ve Mittfort tarafından 1964–1968 yıllarında gezilmiş ve kentte buldukları iki yazıttaki Marasseon kelimesi nedeni ile Marassos olarak adlandırılmıştır.

35- Justinianopolis (Karaburun): Alanya’ya 40 km. uzaklıkta ve Alanya-Antalya karayolu ile deniz arasında yer almaktadır. Burası bugün Karaburun olarak anılmaktadır. Roma dönemi eseri olan antik kentin merkezi fazla yüksek olmayan bir tepenin üzerinde kurulmuş olup denize kadar uzanmaktadır. Sur duvarlarını, mezar ve diğer yapılar ile beraber su kemerlerini görmek mümkündür. Hamam yakınlarındaki antik kaynak kentin ilginç unsurlarından birisidir. Şehir bir de limana sahiptir. Kente adı Bizans imparatoru Justinianus’a atfen verilmiştir.

36- Ptolemaios (Fığla): Bugünkü Fığla olarak adlandırılan yarımada üzerinde kurulmuştur. Roma dönemi antik kentlerinden birisidir. Fazla engebesi olmayan düz bir alanda konumlanmıştır. Çok tahrip edilmiştir ve yüzeyde pek eser görülememektedir. Aynalı göl olarak bilinen antik liman günümüze ulaşan en önemli kalıntıdır.

37- Augae (Konaklı): Antalya-Alanya devlet karayolunun hemen sağ tarafında yol ile deniz arasındadır. Geç Roma döneminde kurulmuştur. Yapılar oldukça harap durumdadır. Kentin akropolünün doğu tarafının bir kısmı yok olmuştur. Luwi ve Helen dilleri ile bağlantısı olan Augae’nin Ana Tanrıça Tapınağı anlamına geldiği sanılmaktadır.

38- Naula (Mahmutlar): Mahmutlar beldesi Örenardı mevkiinde bulunan ve Alanya- Gazipaşa kara yolunun kuzeyinde bir km. kadar içeride bir tepecik ve eteklerinde kuruludur. Moloz taş ve harç ile yapılmış iki kilise ve yapı kalıntıları vardır. Ayrıca sur izleri de görülmektedir. 19. yüzyılda kenti gezen seyyahlardan W. Heberdey burada 9 adet kilise kalıntısı gördüğünü yazmaktadır. Kent ayrıca Leartes antik kentinin limanı görevini de görmüştür.

39- Cibra (Kibra) Harabeleri: Alara kalesinin yakınındaki bu ören yerinin ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmemekle beraber MÖ 1. veya 2. yüzyılda burada basılmış olduğu sanılan paraların üstünde adının rastlanmasının dışında fazla bir bilgi yoktur.

40- Gülefşan Kalıntıları: Alanya'nın 5 km. doğusunda Oba köyü mevkiindedir. Kale kalıntıları mevcuttur. Tarihiyle ilgili fazla bir şey bilinmemektedir.

41- Korsanlar Mağarası: Alanya limanından yarımadanın güneyine doğru gidilirken karşılaşılan ilk mağaradır. Deniz motoruyla 10 metre genişliğinde ve 6 metre yüksekliğindeki bir girişten içine girilebilen mağara kuzeye doğru genişlemektedir. Eskiden içinde kaleye kadar giden gizli bir yol olduğu söylenen mağarada deniz içindeki kayaların renkli taşları ilginç görüntüler oluşturmaktadır.

42- Aşıklar Mağarası: 75 metre uzunluğundaki çift girişli bu mağarada zamanında esir kızların ve ganimetlerin saklandıkları söylenmektedir.

43- Fosforlu Mağara: Damlataş mağarası tarafındaki üçüncü mağaradır. Küçük bir kayıkla içine girilebilen bu mağara, yapı ve görüntü itibariyle jeolojik değeri olan ilginç bir tabii güzelliktir. Geceleri içi çok aydınlık olan mağaranın fosfor parıltıları gündüzleri de fark edilmektedir.

44- Damlataş Mağarası: Mağaranın bu günkü yeri 1948 yılında iskele inşaatında kullanılmak üzere taş ocağı olarak tespit edilmiştir. Dinamit ateşlemesi sonucu ortaya çıkan mağarada ilk araştırma Galip Dere tarafından yapılmıştır. Giriş kısmında 50 metre uzunluğunda geçit bulunan 14 metre çap ve 15 metre yüksekliğinde bir mağaradır. Silindir şeklinde bir boşluğa   sahip olan mağara 15000 senede oluşan dikit ve sarkıtlara sahiptir. Birinci zamanda, permiyen devrine ait azı kristalize kalkerdir. Sarkıtlardan damlayan sular nedeniyle Damlataş adını almıştır. % 95 rutubet, 22 derece değişmeyen ısı, 760 mm sabit basınç, % 20,5 oksijen bulunduğu saptanan mağaranın astım hastalığına da iyi geldiği düşünülmektedir. Mağara şifa ve turizm amaçlı olarak kullanılmaktadır. Sağlık konusundaki özel yeri nedeni ile mağaralar içinde özel bir avantaja sahiptir.

45- Hasbahçe Mağarası: Hasbahçe mahallesi iniş dibi mevkiinde Alanya'ya 4 km. mesafede bulunmaktadır. Damlataş mağarasından 4-5 kat daha büyük olan mağaranın oluşumu hakkında bilimsel anlamda bir çalışma yapılmamıştır.

46- Dim Mağarası: Mağara Deniz seviyesinden 232 m yükseklikte olup, 1691 m yüksekliğindeki Cebel Reis Dağı'nın batı yamacında yer alır. Alanya'dan Dim Mağarası'na Kestel Beldesi üzerinden, Dim Çay vadisinden ve Kestel Beldesi üzerinden asfalt yollarla ulaşılabilir. Dim Mağarası eski çağlardan beri bilinmekte ve bir bölümü çevre halkı tarafından barınak olarak kullanılmakta idi. Mağara bilimcileri tarafından ölçümleri yapılıp ortaya çıkarılması ise1986 Yılında oldu. MAĞTUR A.Ş. bu mağarayı turizme kazandırmak amacı ile 1996 yılında devletten kiralayarak bir yılı aşkın bir süre içinde mağara içi ve dışı inşaat ve aydınlatma projelerinin uygulamalarını tamamlamış, Eylül 1998 yılında hizmete açmıştır. Dim Mağarası, Türkiye'de özel teşebbüs tarafından turizme açılan ilk mağaradır. Dim Mağarası doğal ve karstik bir mağaradır.Karbonik asit (H2Co3) ce zengin yağmur ve kar sularının kırık zonu boyunca Kireçtaşı kayalarını eritmesi sonucu oluşmuştur. Mağaranın oluşup gelişmesinde tektoniğin de katkı sağladığı düşünülmektedir. Dim Mağarası Orta Toroslardaki Cebel Reis Dağının ana kütlesini oluşturan Alt Paleozoyik Yaşlı az metamorfik kristalize olmuş çok sert ve çok kalın tabakalı gri- koyu gri renkli kireçtaşı formasyonunun içindedir. Mağara, KB - GD doğrultusunda uzanan bir kırık zonu üzerinde gelişmiştir; 150 m yakınında Dim Çayı Vadisi yer alır. Kireçtaşlarının alt seviyeleri şistlerle ardalanmalı olup en altta formasyon tamamen şistlere dönüşür. şistler ince tabakalı levhamsı kırıklı olup, suda erimez ve geçirimsiz kayalardır. Toros Dağları genç Alpin Dağ Kuşağındadır ve günümüzdeki yüksekliklerine 4. Jeolojik zamanın 2. yarısında Plio- Pleistosen dönemindeki şiddetli düşey tektonik hareketler sonucu ulaşmıştır. Bu genç yükselmelere karşı Dim Çayı yatağını daha derinlere kazarken aynı süreçte Dim Mağarası da evrimini sürdürerek günümüzdeki konumuna ulaşmıştır. Dim Mağarası 360 m uzunluğunda,yatay, 10-15 m genişliğinde ve yüksekliğindedir. Mağara içi çok çeşitli ve zengin damlataş oluşumları ile kaplıdır. günümüzde bu gelişim yer yer devam etmektedir. Mağaranın sonunda, girişten 17 m daha derinde 200 m² su yüzeyi bulunan küçük bir göl bulunmaktadır. suyun bu bölümde birikmesinin nedeni göl tabanının geçirimsiz şistlerden oluşmasındandır. 

47- Kadı İni Mağarası: İlçe merkezine 15 km. kuzeydoğu istikametinde Çatak mevkiinde bulunan Çatak veya Kadıini Mağarası, Damlataş mağarasından 3 kat büyüklükte dikit ve sarkıtlardan oluşan bir mağaradır. Yapısı hakkında herhangi bir çalışma yapılmamıştır. 

48- Alanya Arkeoloji Müzesi: İçinde 14 kapalı, bir açık teşhir salonu olan müze, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinden getirilen Tunç çağı, Urartu, Frig ve Lidya dönemlerine ait eserlerle 1967 yılında hizmete açılmıştır. Müzenin açılış döneminden sonra kazı çalışmaları ile müze genişlemiş ve zenginleşmiştir. Arkeoloji ve etnografya bölümleri vardır. Arkeoloji bölümünde Alanya bölgesinde bulunarak sergilenen en eski tarihi eser M.Ö. 625 yılına ait Finike dilinde bir tarihi yazıttır. Müzenin en önemli eseri ise mitolojide dramatik bir öyküsü olan ve M.S. 2.yy.’a tarihlenen bronz döküm Herakles heykelidir ve ayrı bir salonda sergilenmektedir. Alanya müzesinde Arkaik, Klasik, Helenistik, Roma, Bizans dönemlerine ait bronz, mermer, pişmiş toprak, cam ve mozaik buluntular ile zengin kül kutuları, sikke koleksiyonu vardır. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait Türk – İslam eserleri ise önemli bir yer tutmaktadır. Etnografya bölümünde ise Alanya bölgesinden derlenen ve bölgenin folklorik özelliklerini yansıtan yörük kilimleri,alaçuvallar, heybeler, giysiler, işleme örnekleri, silahlar, günlük kullanım kapları, takılar, el yazmaları, yazı takımları gibi objeler ile eski bir Alanya evine ait günlük oda sergilenmektedir. Ayrıca müze bahçesinde de Roma, Bizans ve İslami dönemlerine ait taş ve mermer eserler yer almaktadır. Müzedeki parçalardan bazıları Ankara ve İstanbul’daki müzelere götürülmüş ve burada bulunan tarihi eserlerdir. 

49- Kızıl Kule Etnografya Müzesi: Limanda yer alan ve 13.yy.’dan kalan Kızıl Kule aynı zamanda bir Etnografya Müzesi olarak da kullanılmaktadır. Beş katlı kulenin giriş ve birinci katı müze olarak düzenlenmiştir. Müzede Alanya yöresine özgü halı, kilim, giysi, mutfak gereçleri, silahlar, tartı aletleri, aydınlatma aletleri, dokuma tezgahları ile Toroslar’daki Yörük Türkmen kültürünü yansıtan çadır gibi etnografik eserler sergilenmektedir. Tarihi yapıda zaman zaman resim sergisi, klasik müzik konseri gibi kültür ve sanat etkinlikleri de yapılmaktadır. 

50- Atatürk Evi ve Müzesi: İkinci meşrutiyet döneminde yapıldığı tahmin edilen binanın yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir. 18 Şubat 1935 tarihinde Atatürk'ün Alanya'yı ziyareti sırasında kaldığı bu ev, mülkün sahibi Rıfat Azakoğlu tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığına bağışlanmıştır. Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından 1986 yılında Atatürk Evi ve Müzesi olarak hizmete açılmıştır. 19. yy Türk mimarisinin özelliklerini yansıtan bahçe içinde üç katlı binanın giriş katında Atatürk’ün kişisel eşyaları, fotoğraflar, Atatürk’ün Alanyalılara gönderdiği telgraf ve diğer tarihi belgeler sergilenmektedir. Üst katın odaları ise geleneksel bir Alanya evinin etnografik eşyaları ile donatılmıştır.