Galatlar (M.Ö. 302-365) tarihlerinde Rum Kralı Mithrandates’le anlaşma yaparak Mısır ordusuna karşı Sinope’de (Sinop) savaşmış ve Mısır ordusunu yenmişlerdir. Bu zaferlerinden dolayı Galatlılar toprak ve armağanlarla ödüllendirilmiş, savaşta ele geçirilen Mısır donanması amiral gemisinin çapası da savaş ganimeti olarak Galatlılara verilmiştir. Galatlar çapayı zaferlerinin sürekliliği için adak olarak yeni yerleşim yerlerindeki MEN tapınağına sunmuşlardır. ANCYRA ismi ve simgesi olan çapa ilk kez Roma döneminde Galatlar tarafından paralar üzerine basılmış ve kentin adı daha yaygın olarak kullanılmıştır.

Yazar Pausanios’a göre, kenti kuran Galatlar değil Frig kıralı Midas’tır, Galatlar bu kenti ele geçirmişlerdir. Frig söylencelerine göre çapayı bulan da Frig Kralı Gordios’un oğlu Midas’tır. Kral Midas, düşünde kutsal bir sesin kendisine “bir çapa aramasını, bulduğu yere bir kent kurması” söyler. Kral Midas çapayı bulduğu yere, gemi çapası anlamına gelen ANKER adını vererek kenti kurar. Her kültürün bir önceki kültürün üzerine kurulduğunu düşünürsek Galatların ANCYRA’yı, Frig uygarlığının üzerine kurduğunu söylemek yanlış olmaz. Gazi Orman Çiftliğinde bulunan Frig’lere ait grifon kabartmaları ( boğa, at ) bunun kanıtıdır.

Ankara’nın isminin Küçük Asya Tanrısı olan MEN kültünden geldiğini söyleyen kaynaklarda mevcuttur. Tanrı MEN heykelciklerinde MEN’in omuzlarında hilali andıran boynuz şekilleri bulunmaktadır. Bu hilaller Ankyra sözcüğünün “ANK” kökünün anlamı olan “çengel, kıvrıntı” anlamıyla benzerlik göstermektedir. Augustus tapınağının bu toprakların en eski tanrısı olan MEN tapınağının üstüne kurulmuş olması bu savı güçlendirmektedir.

Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Ankara’dan “…mamur şenlik olup, üzümü çok olduğundan” Engüri” demişlerdir” diye bahseder.

Tarih boyunca Ankara bölgesinde yaşayan halklar açısından Ankara önemli bir merkez olmuştur. Çünkü, Ankara yolların bitip yeniden başladığı bir yol ayrımıdır. Doğunun batı yürüyüşünde, batının doğu yürüyüşünde soluklandığı yerdir.

Ankara bu önemini koruyacak ve sürekli işgallere tanıklık edecek yıkılacak, yakılacak ve yeniden onarılacaktır. Osmanlının son döneminde görkemli günlerini yitirecek, 19.yy başlarına kadar Ankara yoksulluk, veba, sıtma ve salgın hastalıların pençesinde kıvranacaktır. Bataklıklar ve yoksul kerpiç evlerden oluşan bir bozkır kasabası görünümünde ki Ankara, halkın ayağa kalkıp “artık yeter” dediği gün değişmeye başlayacak ve ulusal direnişin merkezi haline gelecektir. Cumhuriyet döneminde bu yoksulluk ve bataklığın içinden yeni bir kent yaratılması ulusal savaşı zaferinin simgesi olacaktır.

Kaynak: Mehmet Özer