Bucak’tan Kocaaliler’e giden yol devasa kızılçam ağaçlarından oluşan doğal ormanlarla çevrili. Yol boyunca durmak isteyebileceğiniz çok nokta olmasının yanı sıra, yörede sıklıkla karşılaşılan Osmanlı su sarnıçlarını da görebilirsiniz. Bu sarnıçlardan birinin yanında verdiğimiz mola sırasında antik bir patikanın izlerini de gördük.

Pisidya bölgesi Selge, Termessos, Sagalassos, Kremna, Adada, Antiocheia gibi bilinen önemli yerleşimlere ek olarak, bilimsel araştırmaların daha az yapıldığı, dolayısıyla hakkında çok fazla bilimsel kaynağın olmadığı onlarca arkeolojik yerleşmeyi de barındırıyor.

Bu yerleşmelerden biri olan Milias da pek çok Pisidya kenti gibi yüksek irtifada ve çevresine hâkim bir konumda konuşlanmış, antik coğrafyada adı Kestros olan Aksu Çayı vadisini gözlüyor. Millias’la ilgili sağlam bir kaynak maalesef  elimizde yok. Ama araştırdığımız birkaç kaynakta belirtildiği üzere kentte bulunan hiçbir yazıtta “Millias” veya türevi herhangi bir isme rastlanılmamış ve kentin adının Kocaaliler’in eski adı olan Melli’den yola çıkarak saptanıldığı belirtilmiştir. Yerleşim pek çok gezgin bilim adamını ağırlamasının yanı sıra, bilimsel yüzey araştırmalarına da ev sahipliği yapmıştır.

Antik yerleşim modern yerleşimin bir kilometre doğusunda bulunuyor. Yerleşmenin girişinde bulunan bekçi kulübesinden itibaren başlayan yaklaşık bin metre uzunluğundaki patika, kentin nekropolünün içinden geçerek sizi antik yerleşimin merkezine ulaştırır. Trekking için de ideal olan bu güzel patikada yürürken, Aksu Vadisi’nin ve Toroslar’ın ihtişamlı manzarası da size eşlik edecek. Patika üzerinde kayalara oyulmuş biri lahit biri de cephe şeklinde iki farklı mezar veya kutsal alan maalesef defineci barbarlığından nasibini fazlasıyla almış. Uzaktan da fark edilen ve kente geliş yönünde patikanın solunda kalan su sarnıcına ne yazık ki iniş yolunu bulamadığımızdan gidemedik.

Hellenestik ve Roma dönemlerinde iskan görmüş olan Milias Antik Kenti'nin çevresi sarp uçurumlarla çevrilidir. Uçurumun kenti korumakta zayıf olduğu noktalarda surlar vardır.

Nekropolden sonra başlayan kent merkezinde sizi ilk karşılayan antisplanlı küçük bir tapınak olacak. Çevrede oldukça yıkık durumda pek çok yapı kalıntısı mevcut. Yapıların çoğu (tiyatro da dahil) ana kayadan destek alarak imar edilmiş. Bu yapılar içinde tiyatro ve önünde bulunan sağlam durumdaki kamu yapısı, kalıntılar arasında cazibe noktası durumunda. Milias Antik Kenti'nin  tiyatrosu sahip olduğu manzara ile Anadolu tiyatroları arasında ayrıcalıklı bir yer edinir. Caveası yani izleyici koyağı ana kayaya oyularak yapılmış tiyatronun sahne binası çok yıkık durumdadır. Agora ile tiyatro arasına konumlanmış ve ilk bakışta tiyatronun sahne binası olduğu izlenimi veren kamu binası kentin en sağlam yapısı durumunda. Bir kaynakta “market binası” olarak geçen yapının işlevi hakkında bir bilgimiz yok. Kamu yapısının hemen önünde yer alan ve tamamen yıkık durumdaki agorada bulunan stel ve yazıtlı anıt payeleri gözünüze çarpacaktır. Kentteki pek çok hasarlı yapının yanı sıra işlevinin ne olduğu anlaşılabilen yapılardan biri de tiyatronun güneyindeki sarnıçlardır. Kentte bu kadar çok su sarnıcı olmasının nedenini çok yakınında su kaynağı olmamasıyla bağdaştırabiliriz. Bahsettiğimiz bu sarnıçlardan itibaren başlayan, bir cadde etrafına diziliymiş görünümü veren ve baya yıkık durumdaki yapıların hiçbirinin işlevi üzerine bir fikir sahibi olamadık. Tiyatronun batısında ise anıtsal bir merdiven belki de anıtsal bir giriş bulunmaktadır. Yükseklik kotası tiyatrodan bir hayli düşük olan bu yapının etrafındaki mimari parçalar anıtsal bir yapının varlığını doğrulamaktadır. Bu anıtsal yapıdan aşağıya, ormana doğru inen merdivenler bu yapının anıtsal bir giriş kapısı olduğunu işaret etmektedir.

Akdeniz makiliğinin çok zengin bir örneğini veren bölgenin florası gözlerden kaçmayacak kadar zengin.