Antalya'nın Manavgat İlçesi'ne bağlı Altınkaya (Eski adıyla Zerk) Köyü merkezinde bulunan Selge Antik Kenti'ne ulaşmak eskisi kadar zor olmasa da yine de çetrefilli bir yolculuk gerektirir. Antalya-Alanya karayolu üzerinde Aspendos yol ayrımını gördükten 5 km sonra solda Köprülü Kanyon-Selge yol ayrımı gelir. Anayoldan ayrılan yolu takip edip Köprülü Kanyon'a vardıktan sonra yönlendirme tabelalarının yardımıyla, 14 km'lik stabilize yolu takip ederek Selge Antik Kenti'ne ulaşabilirsiniz. Roma Dönemi'nden kalma köprülerin ve eski antik yolun izleri üzerinden gideceğiniz bu yolculuk, aynı zamanda çok güzel panaromalara da kucak açmakta.

Selge Antik Kenti, 18.  ve 19. yy'dan itibaren çevresindeki diğer Pisidya kentleri gibi seyyahların ve biliminsanlarının dikkatini çekmiştir. Seyyah ve araştırmacı A. Schönborn, 1841-42 yıllarında Aksu (Kestros) ve Köprüçay (Eurymedon) vadilerini takip ederek Pisidia'nın ulaşılması en zor noktalarını gezmiş ve bu geziler sırasında Zerk Köyü'nü ziyaret ederk Selge'yi lokalize etmiştir. İlk olarak T. A. B. Spratt ile birlikte 1842 yılında bölgeye gelen E. T. Daniell, bölgeye ikinci gelişinde çalışmalarını Aksu ile Köprüçay arasında kalan ve Selge'nin de içinde bulunduğu dağlık Pisidya'da yapmıştır. 1884-1885 yıllarında, K. G. Lanckoronski'nin başkanlığını yaptığı ekip Pamfilya ve Pisidya şehirleri üzerine kapsamlı bir araştırma yapmıştır. Bu ekip, özellikle Pisidya'nın en fazla kalıntı bırakan beş şehri Termessos, Kremna, Ariassos, Sagalassos ve Selge üzerine çalışıp bu kentlerin topografik planlarını çıkarmış, kentlerin kalıntılarının planlarını yapmış, rölevelerini hazırlamış ve kalıntıların detaylarının resimlerini yazıtlarıyla beraber 1892 yılında yayınlamışlardır. 1950'lerde Selge Antik Kenti'ne ulaşan George E. Bean ise Selge isminden evrilerek adı Zerk'e dönüşen köyün insanlarının misafirperverliğini övmüş ve yapıtında Selge Antik Kenti ile ilgili önerilerde bulunmuştur. Selge Antik Kenti'nin ulaşılması zor bir noktada olması ve bu sebepten dolayı lojistik desteğin masraflı olması, belki de  Selge Antik Kenti'nde bugüne kadar sistematik ve bilimsel bir kazının yapılmamasının nedenidir.

Antik kaynaklarda  Selge adına, komşuları olan ve savaşlara varan sıkıntılar yaşadığı Termessos ve Sagalassos kentleri kadar sıklıkla karşılaşılmasa da Selge tarihte karıştığı olaylarla ses getirmiş bir kenttir. Antik kaynaklardardan öğrendiğimiz kadarıyla Selge'yi Khalkas kurmuştur. Daha sonrasında Spartalılar'ın yerleştiğine dair iddia George E. Bean tarafından şüpheli olarak karşılanır. Çünkü, özellikle Hellenestik ve Roma Dönemleri'nde Anadolu'nun güneyindeki pekçok kent, soyunun Atina, Argos, Sparta gibi Klasik Dönem Yunanistanı'nın önemli merkezlerinden geldiğini iddia edip "soysal/budunsal" bir üstünlük kurarak statü elde etmeye çalışmışlardır. Bu gelenek ve hayalcilik, 20. yy'da yükselişe geçen ulus-devletin tarih yazımında da vuku bulmuştur.

İstisnasız olarak bütün kaynaklarda Pisidya şehri olarak bahsedilen Selge, buna rağmen Pisidyalı komşuları Sagalassos, Pednelissos ve Termessos ile sonuçları savaşlara varan anlaşmazlıklar yaşamış ve iyi ilişkilerini güneyinde kalan Pamfilya kentleri ile geliştirmiştir. M.Ö. 5. yy'da basılan gümüş Selge sikkelerinin ön yüzünde yer alan bir çift güreşçinin ve arka yüzünde yer alan elinde sapan bulunan figürün, bir Pamfilya kenti olan Aspendos'un aynı dönemde basılan sikkelerinin üzerindeki figürlerle ayırt edilemeyecek kadar benzer olması bu ilişkiyi doğrular niteliktedir. Yine bu dönemdeki Selge sikkelerinin üstünde kentin adı Stlegiys/Estlegiys olarak yazmaktadır. Selge, M.S. 3. yy'a kadar bolca sikke basmıştır

Strabon, Selge'nin nüfusunun bir dönem 20.000'e ulaştığından bahseder. Dönemi için büyük bir şehri işaret eden bu nüfus, yine Strabon'un anlattığına göre çok verimli toprakları elinde tutar. Selge'nin yabanıl ve nemli bir doğaya sahip olduğunu  -ki günümüzde de böyledir- anlatan Strabon, Selge'nin bağımsızlığına düşkün bir kent olduğunu, Roma Dönemi'ne kadar hiçbir krallığın, tiranlığın veya başka bir yapının hegemonyasına girmemiş olmasını anlatarak aktarır. Selge'nin, otonomisine ait toprakları ekip biçmekle beraber, bugün Antalya'nın doğu sahilini oluşturan Güney Pamfilya Ovası'nın verimli topralarına göz diktiğini ve buraları ele geçirmek için zaman zaman Hellenestik Krallıklar ile karşı karşıya geldiğini yine Strabon'un aktardıklarından öğreniyoruz. Bununla beraber Strabon, Selgelileri "Pisidya Halkları arasında en dikkate değer halk" olarak tanıtır. Selge'nin çok gezen bir ahaliye sahip olmasından dolayı, Asia Minor'ün (Anadolu) herhangi bir yerinde bir Selgeli ile karşılaşmanın olağan olduğundan da söz eder. Strabon'un, Selge halkının ekonomisi ve etnografisi ile ilgili verdiği bilgiler de ilginçtir. Onun anlattıklarına göre Selge arazilerinde asmalar ve zeytinler yetişir;  merhem/ilaç yapımında kullanılan bir süsen türü de Selge'nin ünlü ürünlerinden biridir. Kentin sikkelerinde de karşımıza çıkan günlük ağacından çıkarılan sakız Selge ekonomisinin önemli öğelerinden olsa gerek. Strabon bu sakızın kullanım amacını "batıl inanç taşıyan kişiler bu maddeyi tütsü olarak kullanırlar" şeklinde aktarır.

Büyük Doğu seferi sırasında, M.Ö. 333 yılında Pisidya Bölgesi'ne gelen Büyük İskender'e dostane davranan nadir kentlerden birisi de Selge olmuştur. İskender'in Selge'yi kuşatmak gibi bir niyetinin olmadığını Arrian'ın anlattıklarından öğreniyoruz. Buna göre Selgeliler, İskender Termessos önlerindeyken İskender'in yanına gelir. İskender bölgeyi terk etmeye hazırlanmaktadır. Büyük ihtimal  "düşmanları" Termessos'un kuşatılmasına yardıma gelen Selgeliler, İskender Termessos'u kuşatmaktan vazgeçince ona, diğer "düşmaları" Sagalassos kenti üzerinden Frigya ülkesine giden daha kestirme ve güvenli bir yol göstererek İskender'in takdirini kazanmışlardır. Bu yolculuğun sonucunda  -belki de Selge sayesinde- İskender'in Sagalassos'u kuşatarak aldığını da hatırlatmakta fayda var.

Polybois, M.Ö. 220 yılında Selgeliler'in önemli figür olduğu bir olayı ayrıntılarıyla aktarır. Bu anlatıya göre Selge komşusu Pednelissos'u kuşatır. Pednelissos halkı, Suriye topraklarını geri almak için bölgeye gönderilen ve daha sonra orada kısa ömürlü bir krallık kuran Akhaios'tan yardım ister. Bu yardım isteğine sevinen Akhaios, bölgeye komutan Garsyeris ve 6000 kişilik bir ordu gönderir. Selgeliler Pednelissos yakınında bir geçidi ele geçirirler. Bunun devamında çarpışmalar meydana gelir ve bir hile sonucunda  Selgeliler yerlerini kaybeder. Etenna ve Aspendos'tan 12000 asker daha toplayan Garsyeris, Pednelisos kuşatmasını kaldırmak için bölgeye yürür ve kente erzak yardımı gönderir. Selgeliler bu yardımı engeller ve Garsyeris'in kampını ele geçirmek için  harekete geçerler. Bunun sonucunda ağır kayıplarla yenilen Selgeliler, Pednelissos'u kuşatmayı bırakırlar ve kentlerine çekilirler. Garsyeris'in peşlerinde olduğunu bildiklerinden ona ateşkes için elçi göndermeye karar verirler. Aralarından, Akhaios'un da dostu olan Logbasis adlı bir kentdaşlarını elçi olarak seçerler. Ama Logbasis, komutan Garsyeris'e, Akhaios'un Selge'nin önüne gelmesi halinde şehri ona teslim edeceğini söyleyerek kente "ihanette" bulunur. Şartların kabul edilmesinden sonra Akhaios kentin önüne gelir. Diğer tarafta Selgeliler tehlikeden habersiz bir şekilde iyi bir antlaşmanın beklentisi içinde koşulları tartışıyorlardır. Bu durumdan faydalanan Logbasis, evinde oğulları ve yandaşlarıyla beraber olacakları beklemeye başlamıştır. Akhaios, askerlerinin yarısıyla birlikte kent kapılarının önüne kadar gelir. Garsyeris ise kentin en yüksek tepesi olan batıdaki Kesbedion denilen bölgeye saldıracaktır. Bu arada kentin dışında olan biteni gören ve duyan bir çoban, haberi Selgelilere iletir. Bunun üzerine evinde öldürülen Logbasis'in ardından Garsyeri'nin geç kaldığını anlayıp geri çekilmesiyle  beraber Selgeliler kent kapısına saldırısı sonuçsuz kalan Akhaios'un üzerine saldırırlar. Akhaios'un 700 askerini öldürüp saldırıyı püskürten Selgeliler böylece kentlerinin özgürlüğünü kurtarmış olup, tarihçi Polybios'un deyimiyle "Spartalılar ile olan kan bağlarına leke sürdürmemiş olurlar". Ama buna rağmen, -belki de içeriden tekrar ihanete uğrama korkusu ile- Selgeliler, Akhainos ile koşulları Selgeliler için maddi anlamda pahalıya mal olan bir barış anlaşması yaparlar. Bu anlaşmaya göre, dönemi için hayli yüksek bir meblağ olan ve toplamda 700 talente gelen bir tazminat öderler ve Pednelissoslu tutsakları serbest bırakırlar. Ödedikleri bu miktar Selge'nin ne kadar zengin bir kent olduğunu da göstermektedir. Hatırlatmakta fayda var: M.Ö. 5. yy'dan M.S. 3. yy'a kadar sikke basan Selge, aynı zamanda ilk para basan Pisidya şehridir.

Roma Dönemi ile birlikte çevresindeki pek çok kent gibi Selgeliler de Romalılar'la iyi ilişkiler kurmuşlar ve bunun sonucunda bağımsızlıklarını ve topraklarını koruyabilmişlerdir. Daha sonra kent, Roma'nın Anadolu'da uyguladığı vasal krallık sistemi dahilinde Amyntas'a verildi. İmparatorluğun erken dönemlerinde kentin Roma egemenliği altında olduğunu biliyoruz. Selge'nin Bizans Dönemi'nde adının Zerk ve Aladana olarak geçtiğini yine Bizans arşivlerinden öğreniyoruz.

(Selge'nin kalıntılarını anlattığımız ikinci makalemize buradan ulaşabilirsiniz.)