İzmir'e 100, Aydın'a 35, Ortaklar'a 4 km uzaklıktadır. Magnesia Antik Kenti'ne uğramadan önce, Ortaklar'ın meşhur çöp şişinden yiyebilir; Çamlık'ta lokomotif müzesini gezebilir ve ve Magnesia'ya 4 km uzaklıkta bulunan Mursallı'da Rum Klisesi'ni gezebilirler.

Magnesia, efsaneye göre, tanrı Apollon'un buyurduğu kehanet ve yol göstermesi sonucunda Yunanistan'ın Thessalia bölgesinden Anadolu'ya gelen Magnetler tarafından kurulmuştur. Kentin ilk kurulduğu yer bilinmemekle beraber, Yunanlı tarihçi Diodorus, Meander Nehri'nin (Büyük Menderes) sürekli yatağını değiştirmesi sonucunda salgın hastalıkların artması ve Pers işgali tehlikesine karşı Atinalı komutan Thibron tarafından,M.Ö. 400/399 yıllarında başka bir yere taşındığını yazmaktadır. Thibron,  Magnesia halkını, bugün  Gümüş Dağı olarak bilinen Thoraks Dağı'nın eteğinde, Büyük Menderes Nehri'nin 5 km kuzeyinde, kentin koruyucusu ve baş tanrıçası olan Artemis Leukophryene'nin eski tapınağına yakın bir alana taşımıştır. Bu nedenden ötürü, bugün kalıntılarını gördüğümüz Magnesia’nın daha sonra kuruluduğunu düşünmek doğru olacaktır. Bugün, Menderes'in bir kolu olan Lethaios (Gümüş) Çayı'nın kenarında konumlanan kent, Antikçağ'da zaman zaman Lethaios Magenesia'sı olarak da adlandırılmıştır.

Magenesia Antik Kenti, İonia'nın merkezinde olsa da  Aioller tarafından kurulmuştur ve belki de bu sebepten ötürü hiçbir zaman İon Birliği'ne (Panionion) katılmamıştır. Magnesia'yı pek çok antik yerleşimden önemli kılan bir diğer özelliği de kuruluş mitinin anlatıldığı bir yazıta sahip olan ender yerleşimlerden biri olmasıdır.

Magnesia, M.Ö. 530 yılında Persler tarafından ele geçirilir. M.Ö. 460 yılına gelindiğinde ise Myous ve diğer kentlerle birlikte Pers Hükümdarı Artakserkses  tarafından Atinalı politikacı ve general Themistokles'e armağan edilmiştir.

M.Ö. 431 yılında tekrar Pers hakimiyetine giren kent, M.Ö. 400 yılında Spartalı komutan Thibron tarfından ele geçirilir ve kenteki Pers hakimiyeti sona erer. Şu anki Magnesia ise M.Ö. 392 yılında kurulur. Magnesia, M.Ö. 334 yılında kendi rızasıyla Büyük İskender'in hakimiyetine girer. Daha sonraki dönemlerde, M.Ö. 189 yılında Hellenestik Dönem krallıklarından Seleukoslar'ın egemenliği altına giren Magnesia, daha sonra M.Ö. 189 yılında Bergama Krallığı'nın egemenliğine girer. Magnesia bu dönemde en parlak günlerini bu dönemlerde yaşar. Tralleis (Aydın), Priene ve Ephesos gibi Antik Dönem'in önemli kentleri arasında ticari ve startejik açıdan önemli bir konumdaydı. Yine bu dönemde kent, topraklarını, Miletos'la  yaptığı savaş neticesinde, Miletos ile komşu olacak şekilde genişletmiştir. M.Ö. 133 yılında Bergama Krallığı'nın Roma İmparatorluğu'nun egemenliğine girmesiyle birlikte bir Roma kenti olmuştur. M.Ö. 87 yılında, Roma'yla savaşa giren Pontus Kralı 4. Mithrades'e karşı direniş gösteren Magnesia kenti, bu tutumundan dolayı Sulla tarafından bağımsızlıkla müfakatlandırıldı. M.S. 17 yılında büyük bir depremle yıkılan kent, İmparator Tiberius'un yardımlarıyla yeniden inşa edilmiştir. Roma Dönemi'nde giderek büyüyen ve gelişen kent, 3. Gordianus (M.S. 238-244) dönemine ait bir sikke üzerinde kendisini Asia Eyaleti'nin yedinci kenti olarak nitelemiştir.

Gotlar tarafından M.S. 262 yılında Gotlar tarafından yıkılan kent gerileme sürecine girmiştir. Bizans Dönemi'nde ise psikoposluk merkezi olan kent, 1300 yıllarında Aydınoğulları Beyliği'nin himayesine girmiş ve yine yakın tarihlerde, Menderes Nehri'nin taşkınlarından dolayı terk edilmiştir.

Araştırmalar

Ünlü mimar  Hermogenes'e ait olduğunu Vitrivus'un eserinden öğrendiğimiz Antik Çağ'ın ünlü tapınaklarından Artemis Leukophryene Tapınağı'nın Magnesia Antik Kenti'nde oluşu, kentin bulunmasına yönelik çalışmaların en büyük nedenidir. 1800 yılında Magnesia Antik Kenti'ni ziyaret eden topograf ve arkeolog W. M. Leake, Magnesia'yı ilk doğru tanımlayan biliminsanıdır. Ardından İngiliz jeolog W.J. Hamilton tarafından tekrar tanımlanmıştır. 1842-1843 tarihlerinde Artemis Tapınağı'nda Ch. Texier, F. de Clarac, J. Clerget (mimar) ve C. Boulanger (ressam) tarafından kazılar yapılmış; tapınağın frizlerinin 40 m'lik kısmını oluşturan 41 blok parçası ve başka mimari parçalar Paris'e, Louvre Müzesi'ne kaçırılımıştır. 1872-1873’de O. Rayet ve A. Thomas Batı Anadolu'da yaptıkları incelemelerde Magnesia'nın tarihi ile ile o güne kadar yapılmış en kapsamlı çalışmayı yaptılar. 1887’de Alman arkeolog Franz Winter ve Alman İlkçağ tarihçisi Walther Judeich'ın İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü Osman Hamdi Bey'e verdiği bilgi üzerine, Artemis  Leukophryene Tapınağı'nın geriye kalan yaklaşık 20 m uzunluğundaki friz blokları yine Osman Hamdi Bey tarafından İstanbul Arkeoloji Müzesi'ne getirtildi.

Magnesia Antik Kenti'nde sürekli kazılar, 1984 yılında Aydın Müzesi'nin kazılarıyla başlamıştır. Kentte kazılar 1985 yılından bu yana, Türkiye'nin tanınmış arkeologlarından Ankara Üniversitesi'nden Prof. Dr. Orhan Bingöl tarafından yürütülmektedir.

Kalıntılar

Tamamen surlarla çevrili olan Magnesia Antik Kenti, yaklaşık olarak  1300x1100 metrekare gibi büyük bir alanı kaplar. Kent, sokakların ve caddelerin birbirini dik kestiği Hippodamos planına uygun yani ızgara planlı bir yerleşimdir. Ön Asya'nın önde gelen yerleşimleri arasında yer alan kent pek çok anıtsal yapıya ev sahipliği yapar. Antik kaynaklarda da sözü geçen yapılar  1984 yılından itibaren başlayan sistematik kazılarla günyüzüne çıkmaya başlamıştır.

Artemis  Leukophryene Tapınağı ve Artemis Kutsal Alanı (Artemision)

Anadolu'nun ionik düzende dördüncü büyük tapınağı olan Artemis  Leukophryene Tapınağı, antikçağın ünlü mimarı Hermogenes'in eseridir. Batıya doğru dönük olan tapınak ön ve arka cephelerinde 8'er, yan cephelerinde ise 15'er sütuna sahiptir. Tapınağın boyutları 67,5x40 m'dir. Hermogenes, kendisinin bulduğu pseudodipteros (dipteros görünümlü) tipi tapınak mimarisini il kez burada uygulamıştır. Hermogenes'in baş eseri olarak gösterilen bu eserini, arkaik döneme ait ilk tapınağın yıkıntıları üzerine Hellenistik dönemde inşa etmiştir.Tapınağın mimari elemanlarından Attika tipi sütun kaideleri ve arşivtavları üzerinde yer alan figürlü friz, Anadolu'daki ilk örnekler olması açısından önemlidir. Tapınağın, 2000-2005 kazılarının ardından tapınağın batı cephesindeki üçgen alınlık ayağa kaldırılmıştır.

Tapınağın batısında Artemis sunağı yer almaktadır. Günümüze sadece temeli oluşan yapının, 3 m'yi aşan boyutlardaki kabartmalarının dördü Berlin Müzesi'nde, üçü ise kazı alanındadır.

Artemis Kutsal Alanı'nın kuzey stoasının arkasında genel tuvalet (latrina) yapısı yer alır. İki mekandan oluşan yapının duvar resimleriyle süslü tuvalet kısmını aynı anda 30-32 kişi kullanabilmekteydi. Bu yapının üst kısmı koruma amacıyla üst çatı örtüsüyle kapatılmıştır.

Çarşı Bazilikası

Agoraya dik bir açı ile bağlanan bazilika üç nefli, iki katlı bir yapıdır. Bazilikanın doğusunda bir apsis yer lmakla beraber, alışılageldiği gibi Bizans Dönemi'nde kiliseye çevrildiğine dair bir bulgu bulunmamıştır. Yapının haçayaklarının başlıklarında, Homeros'un Odyssea Destanı'ndaki "korkunç canavar" Skylla serüveni kabartmalarla işlenmiştir.

Agora (Pazar Yeri), Zeus Tapınağı ve Tören Kapısı (Propylon)

Artemis Kutsa Alanı'nın batısında kalan agoraya propylondan girilir. Yaklaşık 26.000 metrekarelik bir alan kaplayan agora, çevresini saran stoalarda 414 sütuna sahiptir. Magnesia Antik Kenti agorası Anadolu'nun en büyük agoralarından birisidir. Altında bir alt katı daha doğu stoası iki katlıdır. Batı ve kuzey stoaları arasında çeşitli amaçlarla kullanılmış mekanlar bulunmaktadır. Agora meydanının güney bölgesinde Zeus Tapınağı yer alır. 1890-1893 yılları arasındaki kazılardan sonra, tapınağın mimari öğeleri Berlin'deki Pergamon Müzesi'ne taşınmıştır. Şu an toprak altında yalnızca temelleri bulunmaktadır.

Her iki cephesinde iki ayaklı bir krepidoma üzerine kurulmuş olan tören kapısı (propylon) üç sütun sırasından oluşmaktadır. Erken Roma İmparatorluk Dönemi'nde inşa edilen yapının, agora ile Artemis Kutsal Alanı arasında bir geçi kapısı olması nedeniyle, kentte düzenlenen şenlikler sırasında törensel geçitlerin yapıldığı bir kapı olması muhtemeldir.

Kent Gymnasionu

Kentte bulunan iki gymnasiondan biri olan kent gymnasionu yerleşmenin merkezinde olduğundan dolayı bu isimle adlandırılır. Magnesia Antik Kenti'nde görülen en yüksek kalıntılara sahip olan yapı kompleksi hamam, apodyterion ve palaestra olmak üzere üç ana bölümden meydana gelmektedir.

Stadion

Şüphesiz, Magnesia Antik Kenti'nin son yıllardaki kazılarla ortaya çıkarılan en önemli yapısı anıtsal stadiondur. Sadece Türkiye'nin değil, Dünya'nın da en iyi korunmuş stadionu olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Antik dünyanın bilinen stadionlarından çok farklı özelliklere sahiptir. Start bölümündeki anıtsal kapısıyla, üst kısımlarındaki üç katlı galerileriyle, arenadaki 127 kabartma ve üst diazomadaki tespit edilen diğer kabartmalarla bir açık hava müzesi niteliğindedir. Henüz çok azı incelenebilen yazıtlarıyla "arşiv" niteliğinde bir anıt olan yapı, bu özelliklerinden dolayı antik dünyanın en önemli yapılarından biridir. M.S. 3. yy'a kadar kullanım görmüş olmakla beraber pist boyutu 189 m olan Magnesia stadionu, 30.000 kişi alabilmekteydi.

Theatron

Magnesia Antik Kenti'nin yine özgün bir yapısı olan theatron sahip olduğu özel koltukları  ve bitrilememesi nedeniyle bilinen antik tiyatrolardan ayrılır. Yapının theatron olarak adlandırılmasının nedeni sadece izleyici yerlerinin inşa edilebilmesinden dolayıdır. Toprak kayması nedeniyle yarım bırakıldığı düşünülen yapı, bitirilseydi Magnesia'nın ikinci tiyatrosu olacak ve yaklaşık 4700 kişiyi alabilecekti.

Tiyatro

Şehrin ana tiyatrosu olmasına yalnızca yan duvarı günümüze kadar gelebilmiştir. Mimari elemanları, başka yapıların inşasında kullanılmıştır. Magnesia Antik Kenti tiyatrosu 1890-91 yılları arasında kazılmıştır.

Yukarıda bahsettiğimiz yapılar dışında, çoğunun kazısı yapılmamış; odeon, Athena Tapınağı, Roma Tapınağı, Lethaios Gymnasionu. nekropoller ve kent surları Magnesia Antik Kenti'nde görebileceğiniz diğer yapılardır.